Değişen bir şey yok. Sıkıntılar ve boğuntular devam ediyor.

Artan fiyatlar, kapanan işyerleri krizin ve ekonomik tehlikenin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

Tarım ürünlerinde kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken, temel gıda için bile el avuç açar hale geldik.

Sorunlara çareyi dışarıda, başka ülkelerde aramaya gidenler, gerçek bir çözümün “hukukun” üstünlüğüyle geleceğini görmemekte ısrarla, içeride ülke halkını sorunlarla baş başa bırakıyorlar.

Yetmez gibi, yoksulluğa mahkum ettiği halka, kendi bayramında baskılamaya çember daraltmaya kalkıyorlar.

Hayatlarını bir bayram gibi yaşayamayanların hani, bir şarkıdaki gibi; “Hayat hiçbir zaman bayram olmadı ya da her nefes alışımız bir bayramdı” diyen işçilere emek ve dayanışma gününde, 1 Mayıs’ta Taksim'i yasaklıyorlar.

İşte, tam da bu nedenlerle; sömürülen, ezilen, üretenden, emekçiden, haktan yana olduğumuzu göstermek için alanlara inmek, “Bu sömürü böyle gitmez” demek gerek.

Ve her yerde; Herkes için üretimde ve tüketimde insanca, kardeşçe bölüşmeyi haykırmak sözde değil; hayatın gündelik pratiğinde de kimden yana olduğumuzun cevabını vermek gerek.

Ki bu cevap; İnsana, şartsız ve koşulsuz verdiğimiz değerin de göstergesidir. 

Ya işçiden yanasındır ya sermayeden. Bu işin az şekerlisi, orta şekerlisi olmaz.

1 Mayıs sıradan bir gün değildir ve günün anlamı, işçilerin ışığı, sloganların gücü pasifize edilemeyecek kadar değerlidir.

O yüzden alanda söz söyleyecek, konuşmacı olacakların ağızlarından çıkacak retoriği ayrıca önem taşır.

Çünkü aslolan eylem fiilidir.

Bu düsturla; 1 Mayıs’ta alanlarda yer almak, var olan bozuk sisteme de güçlü bir cevap olacaktır.

Evet, şarkıdaki gibi; Bir umuttu yaşatan insanı.

Bir umut yaşatıyor insanı.

Hukuktan ve haktan yana doğacak günlerin umudu yaşatıyor bu halkı.

Beklenen günlerin yakalanması dileğiyle; emeğin ve üretemin şanlı işçilerini, 1 Mayıs'ı selamlıyorum.