2025’e girerken geride bıraktığımız milenyum

20. ve 21. yüzyılı görenlerden, iki yüzyılda üç nesil olanlardanız. 2000 yılının başında, yani 21. yüzyılın ilk yıllarında büyük bir heyecanla beklediğimiz ‘Milenyuma’, tümgeneral olarak en büyük karargâhımız olan Genelkurmay’da girdim. Öncesinde II. Başkanın başkanlığında ‘Milenyuma girmeden neler yapmalıyız, milenyumun getirecekleri, ön almamız ve yapmamız gereken hususlar’ konulu toplantıda Genelkurmay ‘J’ ve daire başkanları kendi alanında yapılması gereken faaliyetleri arz etmiştik. En acil olanı, zaman gösteren her şey ‘1900’dü. 2000 yılı yaklaşırken, bilgisayarların tarih hesaplamalarında sorun yaratabileceği kaygısını paylaşılmıştık. Y2K problemi olarak bilinen bu durum bilgisayar sistemlerinin ‘99’ yerine ‘00’tarihini kabul etmesi sonucu muhtemel veri hataları ve sistem çöküşlerini engellemeye yönelik büyük çaba sarf edildi. Sorun bir felakete dönüşmeden aşıldı.

Milenyum kuşağı

Biz personelciler, bu kuşakta yetişen neslin insan kaynakları açısından çok farklı olacağını belirtmeye çalıştık. Personel politikasının ‘Halinden memnun geleceğinden emin olma’ ilkesi, temin ve yetiştirme planlarını yeniden gözden geçirilmesini ve bu kuşağa mensup olanları sistemde tutabilmek için cazibe merkezleri oluşturmaya ilişkin hususlara değindik. Ancak Milenyum kuşağını tanımlarken bu kadarını düşünememiştik. Yaklaşık çeyrek asır sonra uzmanların yaptıkları araştırmalardan derlediğim ‘Milenyum Kuşağı’ 4-24 yaş arası bireyleri kapsayan bu kuşak, iş dünyasında da yavaş yavaş yükseliyor. Gelecek 5-10 yıl içinde yönetici pozisyonlara yerleşecek ve iş dünyasına damgalarını vuracaklarını söyleniyor.

Bir zamanlar bizleri de kapsayan 68 kuşağı vardı. Tüketime karşı olan duruşlarıyla bir döneme damga vuran, Mehmet Akif’in, Çanakkale Şehitlerine şiirinde “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela…” diye tanımladığı gibi kimi ‘çiçek çocuk’ olup hippi hayatı yaşayan, kimi dünyanın sorunlarını çözmeye çalışan, hangi yolu seçmiş olurlarsa olsunlar para kazanmayı ve kariyer sahibi olmayı reddetme ortak noktasında buluşan gençlerdi. Ancak bu kuşak ve beklentileri 70’lere uzansa da hayat felsefeleri 1980’lerle birlikte yenilgiye uğradı.

Onların yerine tam zıt bir kuşak oluştu. ‘Milenyum kuşağı’, diğer adıyla ‘Y Kuşağı’ önce Amerika’da sonra da bütün dünyada farklı bir jenerasyon olarak dikkat çekmeye başladı.

Sosyal bilimcilerin 1982-2002 yılları arasında doğanlar olarak tanımladığı milenyum kuşağının en önemli ortak özellikleri; kendilerine güven, özgürlük, bireysel yaklaşım, teknoloji tutkunluğu ve hız olarak sıralanıyor. Türkiye’deki nüfusun yüzde 25’ini de 4-24 yaş arasındaki bu kuşak oluşturuyor. Milenyum kuşağında 20-24 yaş arasında ortalama 7 milyon kişi var. Bu kuşağın çalışma/kariyer alanında ortaya çıkan bazı ortak özelliklerini şöyle sıralamak mümkün:

· Özgür yaşamaya, iletişime önem veren, seçici, kendine güvenen, esnek çalışma ortamını tercih eden,

· Yüzde 58’i iş bulma endişesi taşıyan,

· Yaşanan krizlere rağmen geleceğe olumlu bir gözle bakan,

· Girişimci ruhları diğer kuşaklara göre çok daha yüksek,

· Yatay iş ilişkisi kuran, kurumsal iş hayatını sevmeyen,

· Hiyerarşinin olduğu ortamlarda çalışmaktan kaçınan,

· Kendi işini kurmak isteyen, yaptığı işten tatmin olmayan, daha fazlasını talep ve hayal eden,

· İstediği işi yapmak konusunda titiz davranan,

· Daha çok kendini düşünen, hırslı, rekabeti seven,

· Çok uluslu şirketlerde çalışmak isteyen,

· Çalışacakları şirket konusunda çok daha seçici davranan.

İlk iş deneyimlerinde karşılaştıkları bir olumsuzlukta çabuk pes eden bu kuşağın iş ararken en büyük beklentisi, niteliklerini tam anlamıyla kullanabilmek. Bu nedenle de yönetim danışmanları, çok daha talepkâr olan bu neslin, kişisel bilgi ve becerilerine yatırım yapıldığı sürece iş değiştirme olasılıklarının düştüğüne dikkat çekiyor. Kendilerini geliştiremediklerini düşündükleri noktada kolayca iş değiştirebiliyor olmaları da rekabetin arttığı günümüz iş dünyasında şirketler için dikkate alınması gereken en önemli konular arasında yer alıyor.

Milenyum kuşağının beklentilerini doğru analiz edip, ona göre bir çalışma ortamı yaratan şirketler birçok olumlu özelliğe sahip olan yeni nesilden azami verimi alabilecekler.

Bu kuşak hakkında tespit edilen menfi nitelik ise ‘önceki dönemlere göre sadakat hislerinin çok daha zayıf olması, daha bireysel, benmerkezci yetişmiş olmaları, daha iyi bir iş teklifini arkasına bakmadan kabul edebiliyor olmaları.’

Önümüzdeki dönemde işgücünün yüzde 10’lar düzeyinde büyüme göstereceğini ve bu oranın yaklaşık dörtte birlik kısmını da milenyum kuşağının oluşturacağı değerlendiriliyor.

Milenyumun getirdiği değişiklikler

25 Eylül 1934 tarihli Akşam Gazetesi’nde yayınlanan ‘2000 Yılında dünya nasıl olacak’ başlıklı yazıda “Gelecek nesiller saatte 1600 kilometre giden tayyarelere binecek, her ailenin radyo ve sinemayı birleştiren bir televizyon cihazı bulunacak, havai şimendifer işleyecek” öngörüsü yer almıştı. İtalyan Rönesans dönemi sanatçısı Michelangelo ise 3 asır önce helikopter ve gökdelen resimleri çizmişti.

Milenyum sadece bir takvim dönemi değil, aynı zamanda önemli bir dönüşüm dönemi olarak kabul edildi. Milenyumun getirdiği değişiklikleri şu şekilde özetlemek mümkün:

· Teknolojik devrim,

· İnternet kullanımının yaygınlaşması,

· Akıllı telefonların hayatımıza girmesi,

· Dijitalleşmenin artması,

· Sosyal medya platformlarının önem kazanması,

· Yapay zekâ, robotik sistemler ve otomasyon teknolojilerinin ivme kazanması,

· Gelişmelerin hem iş dünyasında hem de gündelik yaşamda değişime neden olması,

· Globalleşmenin hızlanması, dünya çapında kültürel, ekonomik ve siyasi etkileşimin artması,

· Küresel ticaretin büyümesi,

· 2000'li yılların başında çevre sorunları, iklim değişikliği ve sosyal adalet gibi konular daha fazla gündeme gelmesi ve çözüm arayışlarının başlaması,

· Geleneksel medya türlerinin, özellikle dijital platformların ön planda olduğu bir dönemin başlaması,

· Sağlık teknolojileri, biyoteknoloji ve genetik mühendislik alanlarında önemli adımlar atılması, genetik araştırmaların hız kazanması,

· SSCB’nin dağılması başta olmak üzere siyasi değişikliklerin yaşanması,

. Tek kutuplu dünyanın getirdiği ülkelerin egemenlik haklarının kolay çiğnenir olması,

· Küresel ekonomide önemli değişiklikler, hızlı büyüme döneminin ardından yaşanan finansal krizler.

Tüm bu değişiklikler teknolojik, kültürel ve ekonomik alanda dünyayı yeniden şekillendirdi. Ve tüm bu önemli değişiklikler art arda oldu. Oysa geçmişte yüzyılda hatta birkaç yüzyılda bir değişiklik olurdu. Bunların neler olduğuna bir göz atarsak, bizim kuşağın özellikle yoğun bir teknolojik bombardımana tutulduğunu daha iyi kavramış oluruz.

Ateşin keşfi (MÖ 1 milyon yıl önce), tarımın başlangıcı (MÖ 10 bin-8 bin), yazının keşfi (MÖ 3200), dünyanın yuvarlak olduğu (MÖ 6. yüzyıl), dünyanın merkezi olmayan güneş sistemi (16. yüzyıl), Kopernik’in güneş merkezli evren modeli (1928) penisilinin keşfi, elektriğin keşfi (18. yüzyıl) DNA'nın yapısı (1953), insanlı ay yolculuğu (1969), internetin gelişimi (1990'lar) ilk akla gelenlerdir.

İnsanlık tarihindeki feodal, köleci ve diğer toplumsal düzenler, zaman içinde birbirini takip ederek farklı siyasi, ekonomik ve sosyal yapıları ortaya çıkarmıştır.

20. yüzyılın son yıllarında teknolojik gelişmeler, sosyal dönüşüm, çözülmeler tahayyül edilenin çok üstünde ve çok hızlı değişti.

Geçen yüzyılda;

İki dünya savaşı yaşandı, ulusal bağımsızlık hareketi çok hızlı yayıldı, üç imparatorluk; Osmanlı, Rus ve Avusturya-Macaristan dağıldı. 1919-1923’te Düvel-i Muazzama’ya karşı ulusal bağımsızlık mücadelesi ve savaşı veren Türk Devrimi, sömürge ve yarı sömürgelere bayraktar oldu, sömürgecilik dönemi sona erdi, İngiltere 28 milyon kilometre kare toprağını kaybetti, ‘Güneş batmayan ülke’ vasfını yitirdi.

İngiltere’nin yerini alan ABD Başkanlarının temel hedeflerini şu ifadelerinde gördük:

· Wilson: “Amerikan kapitalizminin temel hedefi, zayıf ülkelerin ham maddeleri ve ulusal pazarlarını kendisi için açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır.”

· Roosevelt: “20 yüzyıl, önümüzde pek çok ulusun kaderini belirleyecek muazzam bir ufuk açıyor. Yerimizde oturursak, sert mücadelelerden uzak durursak bizden daha cesur ve daha güçlü olanlar bizi geçeceklerdir.”

· Eisenhower : “Bütün üstünlüğümüze rağmen, çiftliklerimizin ve fabrikalar için uzak ülkelerden hayati maddeler, ürünler getirmek zorundayız.”

· Clinton: “AB’nin çıkarları ters düştüğünde müdahale etmekten kaçınmayız.”

ABD’de başkanlar değişmiş, ancak milli hedefleri değişmemiştir. Bu yüzden dünya pazarlarını çok iyi kullanıyorlar ve bu yüzdendir ki Ortadoğu’nun onlar için yaşamsal önemde olması yeni bir olgu değildir.

“Bizim kuşak peşi sıra gelen yumrukları yiyen boksör gibi abandone oldu” dersek abartmış olmayız. Mesaiden sonra bilgisayar kurslarına giderek uyum sağlamaya çalıştık. Birçok şey değişmişti; bizi en çok zorlayan eskiden büyükler küçüklere öğretirken şimdi, küçükler bize öğretiyor. Bunu kabullenmekte hayli zorlandık. Hele torunlara “bu nasıl oluyor” diye sorduğumuz soruyu cevaplandırdıktan sonra ‘Anladın mı?’ diye kontrol etmeleri, doğrusu kafa bulmaları var ya, bir taraftan gurur verirken bir taraftan da ‘bak kerataya’ dedirtti.

Bir diğeri bilginin süratle eskimesiydi. Ona yetişmekten de helak olduk. Uyum sağlayamayanlar çağ dışı kaldı.

Özetle, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya, 3. Dünya Savaşı, nükleer silah kullanma tehditlerinin yükselmesinden, her iki dünya savaşının odak noktaları Karadeniz ve Ortadoğu’da kuralsız çatışmaların yaşanmasından, dünyaya yeni bir yaşam tarzı getiren, milyonlarca insanın ölümüne neden olan ve ardında büyük bir travma bırakan korona salgınından sarsılmış, kaygılı durumdadır. Bunca teknolojik gelişmeler, yapay zekaya rağmen, açlık sınırında olanlar ve açlıktan ölenlerin sayısında yükselme, silah ve ilaç satışlarından ‘büyük kabul edilenlerin’ büyük pay almasına, paraya para kazandırma, ‘kumar ekonomisine’ rağmen ekonomik krizler yaşanmaktadır. Bu genel durumda Türkiye de milenyumun getirdiği ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi değişimlere uyum sağlamaya çalışmış, ancak bu süreçte çeşitli zorluklarla da karşılaşmıştır. Bugün, Türkiye'nin dünya sahnesindeki rolü karmaşık ve çok yönlüdür.

2025 yılının dünyaya, ülkemize, bizlere huzur getirmesini temenni eder, sağlık, esenlik, başarı dileklerimi sunarım.