Açık mavi yakalı

Devlet denen mekanizmanın yönetselden çok "organizasyonel" tarafının ön planda olması gerekli (gerektiği kadar ve genele faydalı). Hem tarihsel hem de güncel olarak görülen odur ki yönetimi her eline geçiren sistemi kendine yontmakta ve yetkilerini zorbalık sınırlarına dayandırmaktadır. Son yüzyılın yaratısı ise devletlerin mafyöz ve terörist içeriğidir. ABD en başta olmak üzere, özellikle coğrafyamızdaki ya da yakınındaki tüm devletler daha az ordu daha çok terörist unsurlar üzerinden hesaplaşmaktadır. Bu açıdan bakınca ve her ne kadar ciddi rakipleri ve paydaşları çıksa da ABD, kendi yurttaşı olan çağımızın gerçek entelektüeli Chomsky'nin de sıklıkla üstünde durduğu ve söylediği üzere baş terörist gibi durmaktadır ve Chomsky en azından bunu dillendirebilecek bir düzende yaşayabilmektedir.

Güçlü devletler, güdümlü terörist örgüt ya da devletçikler yaratırken daha küçük ölçekli ama bu duruma maruz ülkeler de savaş ve ilişkilerini bu örgüt ya da devletçiklerle muhatap olarak sürdürmektedirler. Bu anlamda, günümüzdeki devletler dışardan bakıldığında terörist ve mafyöz bir görüntü içindeler. Her ne kadar birbirlerini çok rahatlıkla terörist olarak itham etseler de az çok hepsi buna bulaşık durumdalar. Sesi çıkmayan, demokrasi timsali, refah düzeyi yüksek kuzey ülkeleri de dahil. Görünen kısımdaki sessizliklerinin de bir bedeli var. Şimdilik diğerlerinin ödediği.

Kapitalist demokrasilerde (bu tanım hangisi değil sorusuna açıktır), demokrasi kapitalizmin sessiz hizmetçisi durumundadır. Bu o kadar vahşi bir hal aldı ki en küçük birimdeki insan ilişkilerini bile vicdansız ve soysuz bir duruma itti. Ülkemizin at başı zengin ailelerinden birine mensup olan Ali Koç, "Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum” derken dünyanın kafasını karıştıran zenginlerinden Bill Gates “Kapitalizm bizi iklim değişikliğinden kurtaramaz. Çare sosyalist politikalar. Gerçek sorun kapitalizmdir" dedi yakın zamanlarda. Hangi güdü ya da gerekçeyle söylediklerini anlamak ya da anlamlandırmak zor ama anlayacağınız artık kapitalizm bile kapitalizmden şikayetçi. Bu sistemde bir kısmımız tüketerek bir kısmımız ölerek yok oluyoruz. Üstelik neden tükettiğimizi ve neden öldüğümüzü kendimize bile açıklayamadan. Ülkedeki 'ekonomik nedenli(!)' intiharların artışı da bu anlamsızlığın bir sonucudur. Yaşamı 'saçma' olarak tanımlayan Camus yaşıyor olsaydı, savlarının haklılığının gurur ve üzüntüsü içinde olurdu. Duvara toslamadan duramayacağımız artık kesin. Üçüncü Dünya Savaşı çıktı mı yoksa çıkıyor mu ya da çıkacak mı derken bir bakıyoruz etrafımıza çıkmayacak kadar çok savaş var.

Ülkemize baktığımızda, milyonlarca emeklinin maaşı asgari ücretin çok altında. Adı üstünde “asgari ücret”, yani daha azı olamaz. Bankalar geçtiğimiz yıllarda sekiz kat kar yapmış. Doğalgaza geçtiğimiz yıl içine yayılan yüzde 300 zam gelmiş. Geçmediğimiz ve belki de hiç geçmeyeceğimiz köprülerin, yolların vergisini ödüyoruz. Paramız pul insanımız iyice kul olmuş. Ülke çalışanlarının yüzde 55’i asgari ücretle çalışıyor. Beyaz yakalı mavi yakalı ayrımı yok. Hepimiz açık mavi yakalı olmuşuz. Nispeten insanca geliri olan ailelerin iyi eğitimli çocuklarının işe giriş maaşları, ailelerinin onlara verdiği ya da verebildiği aylık harçlıklardan düşük. TOKİ adına ihanet edercesine villa projesi yapıyor. Binlerce üniversite öğrencisi kalacak yurt bulamazken hiçbir üretimi olmayan tarikatların kucağına itiliyor. Uçup gitmiş kira bedelleri kiracı ve ev sahibi savaşlarına yol açıyor. Savunma sanayimiz çok gelişti derken binlerce genç ve eğitimli zihnimiz batı tarafından havada kapılıyor ve “giderlerse gitsinler” sözü kulaklarımıza çerçeveleniyor. Çocukken derlerdi yol, su, elektrik olarak döner sana vergi, adalet aranamayacak kadar bulunamaz hale geldi. Eğitim ve sağlık ayrı iki büyük başlık. Devletin paraleli icat oldu her daldan suçlusu bulunda siyasi ayağı yoktu. Ülkede her hak ve yetki bir kişide toplandı. Bir insanın yetkisinin olması hakkı veya haklı olduğunu değil sorumluluğu olduğunu gösterir.

Ne kötü. Edebiyattan, sanattan, iyicil bilimden, felsefeden, aşktan ya da basit günlük sorunlarımızdan  konuşamıyoruz. Tamamen refleksif, kalıplar içinde, siyasetten ve ne yazık ki ölümlerden konuşuyoruz. Gülmeler ödünç ve mahçup, acılar yedekli ve süreğen. Göklere sığınıp yerin yedi kat dibinde yaşıyoruz.