HABER ANALİZ / GAZETEZEBRA Organize cinayetin 14 yılın ardından geldiği nokta: Sadece FETÖ yaptı Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden tam 14 yıl geçti. Her anlamda, güpegündüz, herkesin gözleri önünde işlenen bir cinayet sonunda öldürüldü Hrant Dink. Her anlamda zira bazen bir şeylerin olacağını bilir, görür, anlarsınız. Bir atmosferin yavaş yavaş yaratıldığının farkındasınızdır. Hrant Dink için de çemberin giderek daraltıldığını herkes görüyor ancak umursamıyordu. Önce Agos gazetesindeki Sabiha Gökçen manşeti nedeniyle hedef haline getirildi Dink. Ardından, Ermenistan halkı, Ermeni diasporası ve Türkiye’deki aşırı milliyetçi akımlara, barış dolu bir sesle seslendiği yazısından dolayı “düşman” ilan edildi. Uzmanların tamamının, “Bu yazıda ne Türkiye’ye, ne Türklüğe hakaret yok aksine barış çağrısı var” uyarılarına rağmen hedef haline getirildi, yargılandı. Valilik makamında MİT’çiler tarafından uyarıldı. Dink, artık herkesin rahatça hakaret edebildiği, tehdit edebildiği insanlardan biriydi. * Bugüne dönelim… Dink öldürülmesine ilişkin, İstanbul’da süren davada ilginç şeyler oluyor. Organize suç örgütü lideri Kürşat Yılmaz, mahkemede, “Cinayet bana teklif edildi, reddettim” diyor. Trabzon emniyetine, haber elemanı Erhan Tuncel tarafından verilen, “Dink öldürülecek” istihbaratının Ankara ve İstanbul’a önce iletilmemesi, sonra iletilmesi ama hiçbir şey yapılmaması konusunda yıllar içinde ortaya çıkan bilgilere rağmen, birileri rahat rahat, “Bize istihbarat gelmedi” diyebiliyor. Bir bölümü, Fetullah Gülen cemaatinden olan ve olmayan sanıkların, cinayetle ilgili önceden bilgisi olduğu açığa çıkmasına rağmen, hemen herkes, bilgisinin olmadığını söyleyebiliyor. * Şimdi yeniden 14 yıl öncesine dönelim. Dink’in öldürüldüğü dönem, cinayeti planlayan Yasin Hayal ve grubunun, daha önce McDonalds’a bomba attığı, buna rağmen, itinayla o davadan Hayal’in kısa sürede çekip çıkartıldığı, cinayetten hemen sonra açığa çıkartıldı. Buna rağmen, aynı dönemde, Dink’i öldüren organize şebekenin, “birkaç serseri” gibi gösterilmeye çalışıldığını da unutmayalım. Ve yıllar içerisinde ortaya konulan, “organize cinayet” raporlarına rağmen, kamu görevlilerinin yargılanmaması için yıllarca nasıl emek sarf edildiğini, kamu görevlilerinin ancak 15 Temmuz darbesinden sonra, sadece 4 yıl önce yargı önüne çıkartılabildiğine de unutmayalım. * İstanbul’da devam eden ana davada, savcılık, esas hakkındaki görüşünü mahkemeye sundu. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, halen, bu mütalaaya karşı, sanıkların savunmalarını alıyor. Savcılığın, mütalaası ilginç… Savcı, cinayetin tasarı aşamasında Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç, cinayetin işlendiği sırada İstanbul Emniyet Müdürü olan Celalettin Cerrah ve cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan Ahmet İlhan Güler için “görevi kötüye kullanma” suçundan, cinayetin işlendiği dönem Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay’ın “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin işlendiği sırada Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Faruk Sarı hakkında “silahlı örgüt üyeliği”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında ve işlendiği sırada Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz hakkında ise “Anayasa’yı ihlal”, “kasten öldürme”, “resmi belgede sahtecilik”, “görevi kötüye kullanma”, “örgüte yardım” suçlarından, cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında Trabzon Emniyet Müdürü olan, cinayetin işlendiği zaman ise İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek’in “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmi belgede sahtecilik”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında İstihbarat Daire Başkanı olan Sabri Uzun’un ise görevi kötüye kullanma suçundan, cinayetin işlendiği sırada TGRT televizyonu muhabiri olan Ercan Gün hakkında “Anayasa’yı ihlal” ve “silahlı örgüt üyeliği’” suçlarından ceza talep etti. Savcı mütalaasında yurtdışında (firari) bulunan sanıklardan Adem Yavuz Arslan, Coşgun Çakar, Ekrem Dumanlı, Fetullah Gülen, Halil İbrahim Koca, Mehmet Akif Yılmaz, Mehmet Faruk Mercan, Metin Canbay, Ömer Faruk Kartın, Serkan Şahan, Yılmaz Angın, Yunus Yazar ve Zekeriya Öz’ün dosyasının tefrik edilerek haklarındaki yargılamanın ayrı bir esas numarasıyla yapılmasını talep etti. 12 Mart’ta Düzce’de uğradığı silahlı saldırıda ölen emekli jandarma istihbaratçı astsubay Şeref Ateş’in üzerine atılı “Kasten öldürme, silahlı terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarından açılan kamu davasının düşürülmesini isteyen savcı Anar, sanıklardan Adem Sarıgöl, Adnan Acar, Atilla Güçlüoğlu, Cevat Eser, Metehan Kadir Yıldırım, Muhammer Ay, Niyazi Malkoç, Rahmi Özer, Resül Kütükoğlu, Tefik Cantürk ve Ünsal Gürel’in beraatını istedi. Savcı Abdullah Dinç, Ahmet Çetiner, Ahmet Faruk Aydoğdu, Birol Ustaoğlu, Eyüp Temel, Hacı Ömer Ünalır, Hasan Durmuşoğlu, Hüseyin Yımaz, Mikdat Özbek, Murat Bayrak, Musa Yıldırım, Mustafa Küçük, Önder Araz’ın bazı suçlardan beraatını isterken bazı suçlardan da cezalandırılmasını talep ederken, Ali Poyraz, Ali Barış Sevindik, Bekir Yokuş, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Ercan Demir, Ergün Yorulmaz, Gazi Günay, Hacı Şefik Şimşek, Hamdi Egbatan, Hamza Celepoğlu, Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar, Mehmet Ali Özkılıç, Metin Balta, Metin Yıldız, Muharrem Demirkale, Muhittin Zenit, Okan Şimşek, Onur Karakaya, Osman Gülbel, Özkan Mumcu, Şükrü Yıldız, Tamer Bülent Demirel, Veysal Şahin, Volkan Şahin, Yakup Kurtaran, Yavuz Karakaya, Yusuf Bozca, Yüksel Avan’ın ise üstlerine atılı suçlardan cezalandırılmasını istedi. * O kadar kalabalık bir dosya ki okunduğunda çok anlam verilemiyor elbette. Ancak tercümesi bu kadar karışık değil. Savcılık, cinayetin bütünüyle FETÖ tarafından organize edildiğini, o dönem emniyette görevli olan ancak cemaat mensubu olmadığı değerlendirilen isimlerin ise sadece “ihmalinden” söz edilebileceğini belirtiyor. Dink’i, hedef haline getiren, göz göre göre öldürülmesi ile sonuçlanan sürecin adı sadece “ihmal.” Cemaatin bu gücü nasıl bulabildiği, kimin cinayette suç ortaklığı yaptığı, Dink’in neden korunmadığı sorularına yanıt yok. Belli ki dosyanın bu hatta ilerlemesi ve davanın bu şekilde bitirilmesi amaçlanıyor. Peki adalet sağlanmış olacak mı? Yanıtını vermek kolay… Dink cinayeti ile birlikte, Türkiye’de benzer biçimde öldürülen, dosyaları bir biçimde kapatılmış isimleri anımsadığımızda, içimizde oluşan boşluk duygusu o yanıtı veriyor. Ve herkes, adaletin sağlanamadığı, içten oluşan o boşluğun giderilemediğini gayet iyi biliyor.

Editör: Ömür Ünver