Annesinin Tatlı Oğlu

Nice emek verilmiş, uğruna bin bir çaba harcanmış hatta ömür adanmış, göz yaşları dökülmüş ilişki ve evliliklerin bitmesine sebep bir konu var. Şiddet mi? İhanet mi? Hayır, ikisi de değil. En az bunlar kadar önemli, yeri gelip içinde şiddet ve ihanet barındıran. Görmezden gelinen, önemsenmeyen, birçok anne ve baba tarafından farkında olunmayan, konu olarak bile kabul edilmeyen ve bazıları aileler tarafından teşvik edilen bir durum. Asla adli rapor alınamayan bir şiddet ve asla belgelenemeyen bir ihanet. Evet bir çoğumuz görmek istemese de kabul etmese de üzerini örtse de toplumda kanayan bir yaradır “Erkeğin Duruşu”.

Anne ve babalar çocuklarından itaatkâr evlatlar olmalarını beklerler. Bu konu ile ilgili Kız çocuklarının durumu başka bir günün konusu. Bugünün konusu; Erkek Evlatlar.

Konuyu temelden alalım. Bir kadının, bir erkekten ilk beklentisi nedir? Güven, yani kendini onun yanında güvende hissetmek ister. Peki bu erkek evlenmiş ve hala annesinin “tatlı oğluysa?”

Günümüzde ilişkilerde yaşanan erkekten kaynaklı sorunların büyük kısmının altında, Erkeğin rolünü tamamlayamamış ya da tam anlayamamış olması yatmaktadır.

Çocuk büyütmek ve çocuk yetiştirmek birbirinden farklı konulardır. Çocuk her halükârda bir şekilde zaman içinde büyür ve kalabalığa karışır. Fakat çocuk yetiştirmek bilinç ve özen gerektirir. İlk eğitimini ailede alan erkek çocuk, kendine yeterli ve doğru eril rol modelleri bulamamışsa, baba aile reisi olarak çocuğun yetişmesi konusunda üzerine düşen sorumlulukları almayıp, görevleri yeterince yerine getirmemişse, şartların gereği anne de aslında ailede erilin yapması gereken; koruyup kollama ve yönetme görevlerini üstlenmişse, bu ailede olması gereken sağlıklı dengeler değiştirmiştir.

Bu durumda erkek çocuk üzerinde baskın karakter haline gelen anne, doğru yönetebilmek adına yüreklendirmesi gerekirken,“aman düşersin”, “sen yapamazsın” “sen bırak ben hallederim”, “sen yorulma ben yaparım” gibi cümlelerle oğlunun bir şeyler başarmasını engeller. Çocuk, kendini aileye, özellikle de kendine ispat edemez. Çünkü anne tüm iyi niyetiyle “tatlı oğlunun” emek sarf ederek yorulmasına, kendi başına bir şeyler başarmasına izin vermemiştir. İlerleyen yaşlarda özgüveni düşük, birçok konuda cesaretsiz, bugüne kadar her işini onun yerine halleden, o çok güçlü annesinden sonra, kendini kadınlar karşısında güçsüz ve yetersiz hisseden, kadınlara “ben hallederim” diyemeyen, uniseks karakterde bir erkek çocuğunu, kendine göre başarıyla büyütmüş bu anneyi, artık hep birlikte tebrik edebiliriz.


Taktir edersiniz ki, bu erkeğin hayata karşı sağlam bir duruşu da olamayacak ve yaşı ilerledikçe karşılaştığı her konuda arkasında onu kanatlarının altından çıkarmayan, bağımlılık geliştirdiği, hayatını kolaylaştıran, yönetmesine alışkın olduğu annesini arayacaktır. Bu noktada anne, çok büyük fedakarlıklar yaptığını, evladını koruduğunu zannederek önce oğlunun tüm yaşamını ve ilerleyen zamanda da onun hayatına girecek kadın ya da kadınlarla olan ilişkilerini ciddi anlamda sabote etmiş olacaktır. Günümüzde farkındalığı yükselen kadınlar, bahsettiğimiz annesinin sabotesine uğramış ve babasından da gerekli eril desteği alamamış erkek modeliyle karşılaştığında, bu erkekleri çok acı bir şekilde “annesinin tatlı oğlu”, “hala annesinin memesinden ayrılamamış” ve “prenses erkekler” olarak tanımlamaktalar.

Erkeğin ilişkisinde ya da evliliğinde doğru bir duruş gösterememesi, konular karşısında fazla pasif ya da fazla agresif davranması, merkezinde kalamaması ve doğru çözümleri öngörememesi, medeni kanunumuzda adlandırıldığı şekliyle; aile reisliği yapamaması, pek çok ilişki ve evliliğin günümüzdeki bitiş sebebi haline gelmiştir.

Erkeğin eşine, partnerine, ebeveynlerine, çocuklarına, iş arkadaşlarına ve sosyal çevresine karşı bir duruşu olmalıdır. En önemlisi de kendine karşı bir duruşu olmalı. Kendine karşı bir duruşu olmayan erkek, diğer saydığımız duruşların hiçbirini gösteremez. En iyi ihtimalle “miş” gibi yapabilir. Bu durum, karşısındakiler ve çevre tarafından kısa sürede anlaşılır. Olmadığı halde “miş” gibi yapması da daha fazla itibar ve güven kaybına sebep olur. Kendine özgü değerleri ve ilkeleri olmalıdır.

"Bir insan yedisinde neyse yetmişinde o olur" atasözünde olduğu gibi, insanın kişiliği sıfır-yedi yaş arası oluşur. Yedi yaşın bitiminden itibaren insan o güne kadar oluşan karakterin üzerine yapılanır. Ergenliğe girdiği günden itibaren de çocukluktan çıkış ve yetişkinliğe geçiş dönemine girmiştir. Ailelerinde her anlamda bu duruma duyarlı davranması gerekir. Aileler buna izin vermez, “annesinin tatlı oğlu” olarak saklamaya çalışırsa, ilerleyen dönemde o genç büyüyemez. Ve kaç yaşına gelirse gelsin “prenses erkekler” kervanının bir neferi olarak yaşamına devam eder. İleride sağlıklı bir ilişki veya aile kuramaz. İlerleyen yaşlara geldiğinde bile hep ebeveynlerinin onu koruyup kollamasına, bazı durumlardan kurtarmasına ihtiyaç duyacaktır. Ebeveynlerini yanında bulamadığında da konuları çözmesini eşinden beklemesi ihtimal olarak yüksek olacaktır. Hayırlı olsun, artık yeni bir annesi var! Üzerine düşündüğünüzde, bunun örneklerini çevrenizde kolaylıkla bulabilirsiniz. Ergenlikte veya sonrasında ebeveynlerinin kanatları, ne yapacağını söylemesi ve hatta talimatları olmadan yolunu çizemeyen bir erkeğe, ileride hayatına aldığı kadın nasıl ve ne kadar saygı duyabilir?

Bu durumda olduğunu fark eden erkeğin, doğru bir profesyonel destek alarak kişisel gelişimini tamamlaması, dönüşmesi ve karakterini geliştirmesi, eğer kendi yeterince isterse mümkün olur.

Erkek, ergenliğinden itibaren yolunu çizmeyi öğrenmeye başlamalı, ufak tefek hataları da olsa bu hataların sorumluluklarını alabilmelidir. Ve böylece ilerleyen yaşlarına zihnen ve karakter olarak hazırlamış olur.  Aileler de hem kişilik gelişimini tamamlaması hem de özgüveninin yükselebilmesi için bu gence yaşına uygun yetki ve sorumluluklar verip, desteklemeli ve zaman zaman yürüdüğü yolda yalnız bırakabilmelidir. Her zaman anne veya babasının yolunda giden genç, yetişkinliğinde kendi yolunu çizemez. Kendi yolunu çizememiş erkek, eşine ve çocuklarına da doğru liderlik yapamaz. Kadınının güvenini sağlayamayan erkek, zamanla önce eşinin gözünde ardından da kendi gözünde değersizleşir.