Her gün; haksızlık, yoksulluk diyoruz. Kadınlar, 14 yaşında Mevsimlik Tarım İşçisi çocuklar ölüyor diyoruz. Çuvaldız elimizde her yere batırıyoruz da, bir iğne de kendimize batırmıyoruz.
Günler perişan. Ve bu perişan günlerde ayna da kendimize bakmadan, hep bir “ama”lı cümleler arkasına sığınıp, hep bir kurtarıcı bekliyoruz.
Yıllar yılları, aylar ayları, günler günleri kovalarken, hayallerimizi de yerinden eden aynılar içinde sıkışıp kaldığımız bu zamanı bize yaşatanları, bizim seçtiğimizi unutuyoruz..
Unutuyoruz. Haklılıktan ve halktan daha büyük güç yoktur.
Ve değiştirmek için hiç bir şey yapmadan susuyoruz..
Bu gün bir iğne de bize, bir şiirle..
Bir belalı suskunluk,
Bir öfkenin har vurup harman savurduğu,
Nereye gittiğimiz,
Ne için gittiğimiz,
Belli olmayan bir yerdeyiz..
Kokular,
Renkler,
Sesler unutulmuş,
Derin bir kederdeyiz..
Düşünceler kayıp,
Bulup çıkarmak isteyen yok,
Eylem yok,
Nefes almak var yaşam yok..
Herkes en dibinde uçurumun,
Kimsenin yakarmaya bile gücü yok..
Güçlü olanın, bize her şeyi yapma izni verilmiş eline,
Adeta bir tavan arasına sıkıştırmış hayatları,
Diyor ki, buyurun işte,
Yaşamak bu size..
Yatıyor kalkıyor,
Aynı kederi tekrar yaşıyoruz,
Nefes alan birer ölüyüz,
Hani, ceset olsak bu kadar ölürüz..
Tarih, kültür örselenmiş,
Değerler yıkılmış, dostlar unutulmuş,
Kentler çamur içinde,
Bu göğün altında nefessiz kalmışız..
Suskun diller, kayıp düşüncelerle,
Nerelere koyacağımızı bilemediğimiz yorgun bileklerimizle,
Telaşlı bir şehrin orta yerinde,
Hüzün ezgili zamandayız..
Bu çizgisizlik, bu renksizlik, bu sessizlikte,
Bu bitmez tükenmez bekleyişte,
Derin bir uykuyla sarılmış,
Yemyeşil dallarımız..
Bir belalı suskunluk ki,
Acı çekiyor ama bağırmıyoruz.
Muktedirler içlerindeki kinle,
Bin bir çelişki içinde,
Adalet çatırdamış,
İnançlar, sınıflar, dinler, diller,
kurumlar karışmış birbirine..
Evet,
Şüphesiz bu zaman,
Muhabbet zamanı değildir.
Ve fakat kuru laklakiyatlara,
Bel verilecek gün de değildir..
Bu zaman; bir keman telinde yahut bir flüt sesinde,
Yeni notalar, ezgiler eşliğinde,
Özgürleştirmek için ruhlarımızı,
Yeni bir ahengin zamanıdır..
Çünkü biz; kavgada, umutta on binler,
Biz sokaklarda dolaşan yüzbinlerce nabızız,
Biz sonsuz ufukta,
Mavi bulutlarla, güneşin altında,
Yaşamayı hak eden,
Haklı milyonlarız..
Ama bir belalı suskunluk var havada..
Gel,
Adalet isteyelim, kurtaralım biz bizi diyemiyoruz,
Korkulu bir ülkede sessizliği öğrendik bir kere,
Bir türlü bu duraktan çıkıp,
Haykıramıyoruz..
Oysa, oysa ne çok haklıyız,
Hani bir adıma bakar; yola düşmek, ayağa kalkmak,
Ve tek bir ezgiye bakar yeni bir ahenkle çoğalmak,
O adımı atamıyoruz..
Başımızda kara bulutlar,
Bu derin karanlıkta,
Nefes almayı yaşıyor olmak sayıyor,
Korkulardan sıyrılıp,
Konuşamıyoruz..
Oysa biz halkız ve haklıyız,
Ve ne kadar çoğuz,
Ama uyanıp derin uykudan,
Bu belalı suskunluktan,
Bir türlü çıkamıyoruz..
Evet, her şey hatırlamak ve istemekle başlar. Kendimize bir iğne batıralım, hatırlayıp, hatırlatalım. O zaman her güne acılar değil, güzel günler de düşer..
Ve hatırlayalım..
Sen değişmez, değiştirmezsen hiçbir şey değişmez. Kurtarıcı bekleme gelmez. Kaldırmadan başını kumdan, uyanmadan uykudan, sıyrılmadan suskunluktan hiçbir şey düzelmez..
Bunun için şimdi, durma haykır. İnsanca yaşamak haktır.