Ankara’da 30 Aralık 2022’de uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, editörlüğünü de üslendiği, “Sinan Ateş: Yaşar Hatıralarla” adlı kitabın önsözünde, “30 Aralık 2022’de hayatımı, aşkımı, çocuklarımın babasını, dostumu, planlanmış bir öfkenin sebep olduğu soğuk bir kurşunla dönüşü olmayan ülkeye orada tekrar görüşmek üzere uğurladık…” ifadelerini kullandı. Ateş’in babası Musa Ateş de kitaptaki yazısında, “Bu kadar insanı bir torbacının bir araya getirdiğine devletimiz inanıyor mu? Sinan’ı vurdurtanlar niye tutuklanmıyor?” diye sordu.
Ayşe Ateş’in yayına hazırladığı kitap, Ateş’in öldürüldüğü gün olan 30 Aralık tarihinden adını alan, “30 Aralık Yayınları” tarafından basıldı.
Anne ve babası da yazdı
Kitapta, Sinan Ateş’in annesi Saniye Ateş’in de yazısı yer aldı. Saniye Ateş, yazısında, oğlunun ölümü için “Bir anneyi evlatsız koyacak kadar ne kazandılar oğul” dedi.
“Ülkücüler buna nasıl sessiz kaldı?”
Sinan Ateş’in babası Musa Ateş de yazısında, şunları aktardı:
“Oğlumu kameraların önünde şehit ettiler. Ankara’nın merkezinde şehit ettiler. Ülkü Ocakları Genel Başkanı’nı kim, hangi cesaretle şehit edebilir? Ükücüler buna nasıl sessiz kalabilir? Peki devletimiz nerede? Sinan’ı vurdurtanlar tutuklanmıyor. Bu kadar insanı bir torbacının bir araya getirdiğine devletimiz inanıyor mu? Sinan’ın mahkemesi neden hala başlamadı?"
“Çocukların Dilinden Sinan” başlıklı ikinci bölümde Sinan Ateş’in iki kızının yazdıkları yer aldı. Büyük kızı Bengisu, “İnsanın babasını kaybetmesi hem de bir hiç uğruna kaybetmesi insana acı veriyor” sözleriyle acısını ifade ederken küçük kızı Zeynep Banuçiçek, “Ben büyüyünce hâkim olup adaleti sağlayacağım senin gibi iyi insanları öldürenleri hapse attıracağım” dedi.
Kitabın önsözünde yazısı yer alan Prof. Dr. Kırali Mürtezaoğlu da “Bu güzel insanın hunharca katledildiği bilinsin istiyoruz” dedi.
Kitabın üçüncü bölümünde arkadaşı Serkan Akın, Sinan Ateş’in öz geçmişini kaleme aldı. Akın, Ateş’in doğduğu aileyi, eğitim hayatını, spora olan ilgisini, Ülkü Ocaklarıyla tanışmasını ve başkan olma sürecini, eşi Ayşe Ateş ile yaşadığı aşkı, kızlarını ve öldürülmesini anlattı.
Akın, Sinan Ateş’in Ülkü Ocakları genel başkanlığı döneminin ardından çeşitli yıldırma ve sindirme operasyonlarıyla karşı karşıya geldiğini şu ifadelerle anlattı:
“Sinan, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı döneminin ardından çok garip bir psikolojinin içerisine sokulmak istenir. Önce birileri adına gelen birileri ‘Bundan sonra evden çıkma, sadece okuluna git, evine gel. Sosyal medyadan bir şey yazma. Kimseyle görüşme. Kitap çıkartma, onu yapma, bunu etme’ diye Sinan'ı ev hapsine almaya çalışırlar. Bunu belirli aralıklarla farklı farklı kişiler tekrarlar durur. Kaynağı belirsiz, anlaşılması mümkün olmayan çeşitli yıldırma ve sindirme operasyonları... Kimdi bunlar? Aslında onları yollayan kimdi? Ya da aslında onları kimse yollamıyor muydu? Ne içindi?
Bir yandan 20 yıldır en yakınında gözüküp de vefasızlık gösterenleri düşündükçe iyice ruhu daralır. Son dönemlerinde nefes almakta güçlük çeker. Bu yönde tedavi görür. Pek çok insan da ikiyüzlü davranır. Aslında onların da çoğunu bilmektedir. ‘Gizlimiz saklımız yok. Tuttuğumuz bayrak belli, durduğumuz yer beli’ der. Oysa bunlar en tehlikelileridir. Olmayan düşmanlıkların tohumlarını atmakta çok mahirdirler. Her mesajın aslında ne anlama geldiğini(!) en iyi bunlar bilir. ‘Efendim Sinan...’ ile başlayan cümlelerin ardı hep yalanlarla doldurulur. Geldiğimiz nokta bugün yaşayan herkesin malumudur.”
“Kahpe bir pusu ile aldılar”
Sinan Ateş’in hayatı boyunca birkaç kez “ölümden döndüğü”nden bahseden Akın, öldürülmesiyle ilgili şu ifadelere yer verdi:
“Sinan'ı bizden 30 Aralık 2022 tarihinde hayata geçirdikleri kahpe bir pusu ile aldılar. Sinan, inandığı yolda tertemiz ve kararlı bir şekilde yürüyordu. Sinan hiçbir partinin resmi üyesi olmadığı gibi yakın zamanda siyasetle ilgilenmeyi düşünmüyordu. Onun gayesi geleceğin Türkiye'si için gençleri hazır kılmaktı. Hiç kimse ya da hiçbir parti için değil memleket için... "Beni öldürmeden durduramayacaklarını biliyorlar." cümlesi memleket adına nasıl bir kayıp yaşadığımızı anlatmaya yeterli diye düşünüyorum. Hayatta olsaydı 2024 yılında profesör olacaktı.”