“S*rtük”... Elde var bir... Geçtiğimiz haftanın tüm gündemini bu laf işgal etti. Ne ekonomi kaldı, ne enflasyon... Gaftır dedik ama duyup kulaklarımıza inanamadığımız sözcüğü, Cumhurbaşkanlığı web sitesindeki deşifrede de okuduk. Bu defa da gözlerimize inanamadık. Öyle inanamadık ki gazetede, tvde, sokakta; kaç gündür bunu konuşuyoruz. Oysa biz oyalanıp tartışmayı sürdürürken tüyü bile dikildi. Kızılcahamam kampında yeni yapılan konuşmada o talihsiz sözün altı çizildi ve arkasında duruldu. Yazık... ✱✱✱ Yaklaşık bir saatlik konuşmanın tam yarısı şunu yaptık, bunu yaptık böbürlenmesi ile geçti. “Konya-Karaman tren hattı hizmete girdi.” dendi, örneğin. 2011’de projesinin çizilme sürecine bir şekilde şahit olduğum ve hattın eğiminin bir tren seferi için fazla yüksek olduğunu öğrendiğim kötü bir hatıra bu. Nitekim aynı proje ekibi, ilgili müdürlük ve bakanlık yetkililerinin akrabalık ilişkileri ve isimleri 17-25 Aralık’ta ifşa olduğunda “Ohh” demiştim. 11 yıl geçmiş, hat daha yeni hizmete girmiş; o söylendi. Ama Allah vere proje yeniden çizilmemişse...? Bunun gibi konuşmanın diğer detaylarına da girmeyeceğim çünkü yirmi yıl öncenin rakamları ile bugünün rakamlarının mukayesesini anlatmanın alemi yok. Teknoloji değişmiş, enflasyon değişmişken; hiç bir istatistikte mantığı olmayan verilerin neyini karşılaştıracağız ki? Bu kendini övmelerin sonrası ise 15-20 dk kadar Kılıçdaroğlu’na sövmeler ile geçti. Her cümlenin başı, ortası ya da sonunda bir hakaret... İşin garibi ise hem bu kadar sistemli sövüp hem de “Biz büyük ve güçlü Türkiye diyerek hedeflerimize kilitlendikçe eşi benzeri görülmemiş bir kin ve nefretle üzerimize saldıranlar...” denebilmesi... Yani şu son Kızılcahamam konuşmasındaki nefreti ve CHP liderinin bu haftaki konuşmalarını dinlememiş olsak “Ne çektin be Reis?” diyeceğiz. Yalnız yine de takdire şayan; zira konuşmayı yazanlar hakaretleri nakış gibi işlemişler metne, su gibi akıyordu insanın kulağında.. Böyle şiir gibi sektirmenin üstadı Neyzen Tevfik derdik ama halt etmişiz. Onu öğrendik. ✱✱✱ Neyse ardından “Gezi” giydirmelerine geçildi... Meselenin ağaç olmadığı vurgusu zaten bildiğimiz söylemdi fakat kur-faiz-enflasyon üçlüsünün Gezi olayları ile başladığı söylenince “Acaba başka ülkede miyim?” hissi uyanıverdi. Daha ne oluyor demeden 17-25 Aralık, 15 Temmuz, Çukur eylemleri ve hatta 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat ile “Gezi Kalkışması arasında niyet olarak fark yoktur.” denince... Tam orada işte, hafif bir kal geldi. Dikkatinizi çekerim efendim; Gezi Kalkışması! Elbette provokatörler olmuştur ancak çoğunluğunu sanatçıların, bebekli kadınların, liseli öğrencilerin, sade vatandaşların oluşturduğu bir eylemdi bu. Tomalara, plastik kurşunlara karşı sopa; biber gazına karşı süt, limon suyu mücadelesiydi. “Kalkışma” demek de jetlerin havada uçtuğu, tankların köprülere çıktığı, askerle sivilin karşı karşıya geldiği, daha nelerin olduğu 15 Temmuz’a hakaret olmayacak mı? ✱✱✱ “S*rtüğü kamufle edecek birşey bulamadık, tükürdüğümüzü de yalamayız!” demenin başka şekli, lacivertidir bu. Lamı cimi yok! Elde var iki!
Editör: Ömür Ünver