Gece geç bir saatti. Oturduğum sokakta yüksek sesle konuşmalar ve kahkahalar dikkatimi
çekti. Pencereden dışarı baktığımda, sokağın başındaki büyük bir elektrik trafosunun önünde
dört genç gördüm. Ellerinde sprey boyalar vardı ve trafonun üç yanını büyük bir ustalıkla
boyuyorlardı. Saatler süren bu çalışma sonunda, sıradan bir demir yığını bir sanat eserine
dönüşmüştü.
Grafiti, duvarları renklendiren ve şehirlerin kimliğini şekillendiren özgün bir sanat dalıdır.
Genellikle sprey boya ile yapılan bu sanat, sokak kültürünün önemli bir parçası olarak kabul
edilir. Tarih boyunca farklı toplumlarda çeşitli biçimlerde kendini gösteren grafiti, günümüzde
özellikle genç sanatçılar için güçlü bir ifade biçimi haline gelmiştir.
Bu sanatın kökenleri Antik Roma ve Yunan dönemine kadar uzanır. O dönemde insanlar,
duvarlara yazılar ve resimler çizerek düşüncelerini dile getirirdi. Ancak modern anlamda
grafiti, 20. yüzyılın ortalarında Amerika Birleşik Devletleri'nde doğdu. 1970'lerde New York
sokaklarında hızla yayılan bu akım, zamanla tüm dünyaya yayıldı ve bir sanat formu olarak
kabul görmeye başladı.
Başlangıçta isimsiz sanatçılar tarafından gece gizlice yapılan ve yasadışı kabul edilen
grafitiler, zamanla sanat galerilerinde bile sergilenen eserler haline geldi. Günümüzde birçok
şehir, sokak sanatı festivalleri düzenleyerek bu sanatın desteklenmesini sağlıyor.
Grafiti sadece bir görsel sanat değil, aynı zamanda bir direniş ve ifade biçimidir. Gençler için
bir özgürlük alanı sunan bu sanat, bazen otoriteye karşı bir protesto, bazen de şehre estetik
bir dokunuş olarak karşımıza çıkar. Renkler, desenler ve güçlü mesajlarla birleşen grafiti,
sokakları adeta birer açık hava galerisine dönüştürmektedir.
Grafiti sanatı şehirlerin ruhunu yansıtan ve sınırları zorlayan bir sanat dalıdır. Kimi zaman
tepki çeken, kimi zaman hayranlık uyandıran bu eserler, şehrin duvarlarına kazınmış
hikâyeler gibidir. Sanatın her yerde olabileceğini kanıtlayan grafiti, özgünlüğü ve cesaretiyle
her geçen gün daha fazla insanı kendine çekmektedir.