Güvercinin ruhunu karanlığa teslim etmemek gerek…

Henüz seçim yapılmadan havada bahar kokusu varken, ortalık yeşile kesilecekken, bazıları istiyor ki her yer sapsarı bir ovaya dönüşsün.

Dönüşsün de; ağaların, beylerin atları ayağında, taze tomurcuğa durmuşken çiçekler, açmadan tepilsin.

Ve fakat bilinsin ki, bu sefer yok öyle üç köfte yirmi beşe. Karşınızda gücünü halktan alan sert bir dağ var. Dik durmasını bilen, kayadan yel ne alır. Siz kara kara esseniz de ne çıkar. 

Doğrudur, seçime sayılı günler kala Millet İttifakı dipten gelen milliyetçi dalgalanmayla küçük çaplı bir med cezir yaşadı ancak ittifak bu sallantıdan daha güçlenmiş olarak çıktı.

Evet, Akşener’in HDP üzerinden siyasi söylemi, günlerdir iktidar yanlısı bloklar tarafından rant devşirmek amaçlı tartışılıyor, ancak bu son çırpınışların nafile bir kürek sallayış olduğunu siz tartışanlar da biliyor.

Zira ittifakın, tek parti anlayışından değil, farklı siyasi görüşlerin; çoğulcu demokrasi, çoklu parlamento, çok kimlikli demokratik bir toplum modeli üzerinde inşa için bir arada oldukları da biliniyor.

Kaldı ki; ittifak içinde kendi seçmenini konsolide etmek için tabanın sesini masaya taşıyacaklar olacaktır. Bu ayrışma değil, demokrasinin olmazsa olmazı” Diyalog ’dur.

İttifak içindeki bir sesin; “biz Kürt seçmen temsilcisi HDP ile görüşmeyiz, taleplerini de masaya getirtmeyiz” ifadesi tek başına karşılık bulacak bir fikir olmadığı gibi, ardından “elbette CHP kendilerine gidip görüşebilir” ifadesi ittifak üyelerinin uzlaşıya karşı olmadıklarını da gösterir.

Peki; her siyasetçi ve siyasetin söyleminde; hakları konuşulmak, taleplerini dinlemek yerine polemiğe sıkıştırılmaya çalışılanlar kimdir, bir bakalım.

Kimdir bu Kürtler? Hani seçim zamanları herkesin kardeş olduğu, oylarına talip olduğu, Kürt seçmene vaatleri havada uçurduğu ama seçim sonrası unuttuğu…

Aslında tam da şimdi; on yıllardır  düşünceleri ön yargılarla beslenen, toplumsal dinamiğe bunu anlatmak ve onları anlamak için tıpkı, Harper Lee’nin; “Bir insanı anlayabilmek için, o insanın baktığı açıdan bakmayı becerebilmelisin.” dediği gibi onların penceresinden bakmayı göstermek. 

Ve elbette, çoğunluğa bağlı olmayan tek şeyin insan vicdanı olduğunu da unutmadan, başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzümüze bakabilmemiz de hatırlamamız gerekir.

Yasaklardan, sorgulardan, mahpusluklardan geçmiş, zulüm görüp eziyet çekmiş, lakin toplumsal huzurdan ve barış söylemindeki ısrardan kopmamış Kürt seçmeni; biraz da buradan okumak, adalete, özgürlüğe ve insanca yaşam koşullarına ihtiyaç duyan herkes için artık bir ortak refleks olması gerekir.

Zira eşit yurttaşlık, coğrafya üzerinde yaşayan herkes için insani haktır.

Millet ittifakına, karşı ittifakların tutumunu en güzel Yaşar Kemal; “Herkes kendindeki kazığa bakmadan saman çöpü arıyor elin gözünde.” diyerek ifade ediyor.

Ve “Koca adamların çocukları dövdüğü, ötekilerin de bön bön baktığı bir ülke çürüktür, ölmüştür.” Diyor ya Yaşar Kemal işte yine bazıları, bu çürümüşlüğün içinde yaşamamızı istiyor.

Evet, sevgili Halk; depremle birlikte buram buram acının, tam bir yoksulluk, hukuksuzluk, sınır tanımamazlığın, tek’liğin gücünde kocaman bir karanlık var.

Ama bir de halkla kenetlenmiş, iki ayrı Millet ve Emek ittifakı var.

Bahar kokusunun yayıldığı şu günlerde, demokrasi kara toprak altına girmeden, yalanlara aldırmadan bölenlere kanmadan, Mayıs’ın son baharımız olmaması, açan badem çiçeklerinde can bulması için alçakgönüllü büyüyen zeytin fidanları gibi olmamız gerek.

Büyüsün diye toprağın üzerine vicdanı serpiştirip, güvercinin ruhunu karanlığa teslim etmemek gerek…