Sokak hayvanlarıyla ilgili düzenlemelerin çokça tartışıldığı şu günlerde bu konuyu yetkin isimlere bırakırken, hayatımızın önemli bir parçası olduğu yadsınamaz canlılara başka bir açıdan bakmak, anekdotlar eşliğinde de sizlerle paylaşmak istedim.
Tarihte hayvanları ilk ehlileştirenlerin Türkler olduğu bilinmektedir. Hayvanların Türk ulusu üzerinde yeri ve önemi büyüktür. Hayvanlar birçok ulusun bayrağının sembolü olmuştur.
‘Atın ölümü tankın doğuşuna’ kadar hayvanlar ordunun ayrılmaz bir unsuru olmuştur. Halen yürürlükte olan, ‘askerlerin anayasası’ kabul edilen 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği’nde hayvanlarla ilgili bölümler geçerliliğini muhafaza etmektedir. Md. 71: Hayvanlara ait bakım ve hizmetler; hayvanların bakımı, barındırılması ve sağlığı dikkatle temin edilecek önemli bir vazifedir. Bunlar talimatnamesine tevkifan (uygun olarak) yapılır.
Veteriner olacağım!
Hopa’da baba evimiz ana caddeden 400 metre mesafededir. 1959’da kiracımız Hopa Hudut Tabur Komutanı Nuri Bey, arazi taşıtı olmasına rağmen, ana caddeden evimize kadar uzanan patika yolu aşmak için çoğu kez atı ile gelirdi. Onun at sevgisi beni çok etkilemişti.
İneğimiz öldüğü zaman babamın, “Veteriner olsaydı kurtarırdı” demesi ise büyüyünce ne olacağım konusunda fikrimin değişmesine yol açmıştı. Bu olayın sonrasında gelen bu konudaki ilk soruya, “Veteriner” yanıtını verdim. Bu cevaba oldukça şaşıran annem, “nereden çıktı baytar olmak, sen mülkiyeye gidip, kaymakam olacaksın” diye kestirip attı.
Uzunköprü’den Ardahan’daki koşulu topçu birliğine atanınca sevinmiş, ancak gittiğimde, hayvanların başka birliklere tertip edildiğini görünce üzülmüştüm.
Hayvanlı birliklerle yolumun son kez kesişmesi Trabzon’da kurmay subay olarak bulunduğum dönemde, 211. Hudut Alayı sayesinde olmuştu. Anılan alayın bağlısı olan Hopa Hudut Taburu hariç, Borçka ve Artvin’deki taburlar hayvanlı birlik kategorisindeydi. Tugay Komutanı ile Borçka’daki taburu denetlemeye gittiğimizde, Hudut Tabur Komutanı Yb. Yekta Numanoğu (Merhum E.Tuğgeneral), “Rahat, hazır ol, tüfek omuza, dikkat” komutlarını peş peşe verirken atlar ve katırların askerler gibi komutlara riayet ettiğini görünce şaşırmıştım.
Atlar komutlar gibi boru sesine de aşina
Selanik Yunanlılara teslim edildiği dönemde vatanperver süvari subayları bir gemi kiralayarak atları İzmir’e götürmüştü. Yeterli yiyecek yoktu. Atlar acıkınca geminin tabanını tekmelemeye başlamıştı. Gemi kaptanı süvari birlik komutanına gidip, “Atlar tabanı delip gemiyi batıracak. Hepimiz boğulacağız. Atları denize atalım” deyince komutan “Ben bir çare bulurum” karşılığını vermiş. Komutan, ardından ‘borucuyu’ çağırmış ve “Yem borusu çal” demiş. Borucu çalmış. Atların tepinmesi anında durmuş. Ancak yem borusundan sonra zaman kazanmak için verilen araya tepki gösteren atlar yeniden tepinmeye başlamışlar. Tekrar boru, ardından biraz yemlemişler ve bu şekilde İzmir’e vukuatsız varmışlar.
Natıkayı ilmiyen senin olsun ey baytar
Bir birlikte katır telef olmuş. Ama katırın ölümünde ihmal var. Tümen komutanı da bu konuda en ufak taviz vermeyen biri. Bölük komutanı baytara durumu anlatmış ve “Öyle bir rapor yaz ki, uzun ve teknik tabirlerle dolu olsun. Ne olur beni kumandanın gazabından kurtar” diye adeta yalvarmış.
Baytar dediğini yapmış ve hazırladığı raporu tümen komutanının masasının üstüne koymuş. Genelde bir, bilemedin iki sayfa olan raporun, bu kez 10-15 sayfa olduğunu görünce komutan kalemi kırmızı mürekkep okkasına batırmış ve arkasına şunları yazmış: “Natıkayı ilmiyen senin olsun ey baytar, ester neden öldü sen onu anlat.” (İlmi mülahazaların senin olsun, ey veteriner hekim, katır neden öldü, onu anlat)
Tören adımıyla marş marş
Muhafız Alayı’nın yaşlanan atları ihaleyle satılmış. Atlardan birini alan adam, yılarca komutlara uyma alışkanlığı nedeniyle sütçü beygiri olarak kullandığı attan çok memnunmuş. Bir gün sütçü hipodroma yakın yerden geçerlerken tuhaf bir durumla karşılaşmış; at komut dinlemez olmuş. Hipodromdaki tören geçişine katılan süvari birliklerinin atlarının yanına koşmuş. Sütçünün nafile bağırışları arasında eski günleri depreşen at bando eşliğinde tören adımlarıyla ilerliyormuş. Seyirciler bu manzaraya gülerken, emekli edilen atı tanıyan askerler ise gözyaşlarını tutamamış.
Canlı dedektör ‘Reşo’
Eşeklerin uçsuz bucaksız çölde develere kılavuzluk yapması, en uygun meyil ve en sağlam zemini takip eden eşeklerin ideal yol güzergahını belirlemesi, çobanların sürülerini eşek ve katırlara çektirmesi, yüzyıllardır uygulanan ananelerdir. 1990’lı yılların sonlarında Hakkâri kırsalında düzenlenen operasyonlarda ‘Katır Reşo’ (Bölgedeki dağın ismini vermişler) mayınlı alanları hissediyor, kulaklarını dikerek tehlike sinyallerini veriyor, birlikler de o alanın etrafından dolaşıyordu. Askerlerin gözbebeği olan Reşo’ya ‘canlı dedektör’ lakabı takılmıştı.
Kuş beyinli!
Hudut birlikleri ve üslerde kurt köpekleri yerine, algı gücü daha yüksek ve tıpkı bir aslan gibi kükreyip saldırabilen kazlar kullanılmaya başlamıştır.
‘Kuş beyinli’ diye küçümsenen kuşlar, elinde harita, GPS (Küresel konumlama cihazı) olduğu halde benim diyen gezginin veya dağcının bile yapamayacağı yön duygusuna sahiptir ve binlerce kilometre yolu şaşırmadan gidebilir.
Günümüzde savaş uçaklarının örnek aldığı lider ve kanat uçucuları modelinde de kazlardan esinlenilmiştir.
Göç sırasında ‘V’ biçiminde giden kazların başındaki lider hem yön, irtifa ve güzergâhı tayin eder, havayı yarar, bu yüzden ‘dönüşümlü liderlik’ yöntemini uygular.
Seyir halinde yaralanan, hastalanan kaz, eşleştiği arkadaşının nezaretinde konvoydan ayrılır…
Eşi öldürülen turna onun başından ayrılmaz (Buna bizzat tanık oldum. Avcı bu manzarayı görünce gözyaşlarını tutamadı ve avlanmayı bıraktı)
Türklerin savaşlarda uyguladıkları geri çekiliyormuş gibi yapıp, takip eden düşmanı ‘U’ şeklinde bekleyen büyük kısmın içine çekip (torbaya sokup) imhasını sağlayan taktik, adını aldığı -kurt taktiği’- kurtlardan gelmiştir.
Bugün tanklarda, fotoğraf makinalarında uygulanan ‘Stabilizasyon’ sistemi, yırtıcı kuşlardan esinlenerek yapılmıştır. Yani birçok hayvan nice buluşlara esin kaynağı da olmuştur.
Daha nice örnekler vermek mümkündür.
“Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama insanlığı unuttuk” dememek için hayatımıza renk katan, yaşam sevincimizi artıran patili, kanatlı her türlü hayvanı sevelim, koruyalım.
Sevdiklerinizle huzurlu bir bayram dilerim.