Kırıldım, dağıldım bir nar gibi...

Bir gecede; 78 kişi yaralandı, 15 kişi yanarak can verdi. 

Çok sayıda kuş, yaban hayvanı ve ekili arazi kül oldu. Orman zarar gördü.

O kadar az konuşuldu ki, her şey kül olup bitene kadar, cılız seslerden başka neredeyse ses çıkmadı.

Suskun, seyredildi.

Hangi kelime yeter, hangi cümle anlatabilir ki bu yok sayılmışlığı?

“Hangi yangın bir başına söndürülür, ah herkes mi susuyor kalbi kalbimize benzeyen dostlar” diyor ya arkadaş Zekai ÖZGER.

Herkes mi susar, susuyor.

Hani ölen insan, yanan ekin, ağaç, Diyarbakır, Mardin’ de olunca susuyorsunuz ya; bilin ki susarak borçlanıyorsunuz hayata.

İnsanı bilmem ama hayat alacağını er geç alır. Dokunulacak kimse kalmayıp size dokunduğunda.

Tabi susmayan, ama sosyal  medya hesaplarıyla; Ölümlerden sevinç duyanlar, bırakın desteği hepsi ölsün diyen, zehir saçanlar var.

Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini.

Değmez bu yangın yeri.

Avuç açmaya değmez. Der Shakespear

Bunlara ne demeli?

Ama değmez; kötülüğü kuşanmışlara, insanlık onurunu yitirenlere, cümle kurmaya bile değmez.

Kötülük bir seçimdir ve hakikatten değil, kötülükten beslendiği için; doğrunun, gerçeğin bir anlamı olmadığı gibi, haklılığında onlar için bir anlamı yoktur. İsteyen kötülük yapmak için illa ki bir kılıf bulur.

Bir de doğuştan kötüler vardır ki, kötülüğe bir bahane bulamazsa bu sefer de açıkça belli eder.

Tıpkı; Gelincik ile Horoz masalındaki gelincik gibi.

Ormanda bir gelincik ile horoz varmış. Gelincik bir gün horozu yakalamış: 

“Şu horozu yiyeceğim yemesine ama bari bir de sebep göstereyim!” demiş.

Ona demiş ki: “Gece yarısı oldu mu, başlarsın ötmeye, insanları uyutmaz, rahatsız edersin. Seni yiyip bu sorunu ortadan kaldıracağım.

Akıllı horoz hemen cevaplamış:

“İnsanları sabahları kötülük olsun diye değil, iyilik olsun diye uyandırıyorum. Onlar da işlerini yapıyorlar.” demiş.

Gelincik bu sefer de: “Ben senin ahlakını da beğenmiyorum.” diye bir şeyler uydurarak bağırmış.Horoz yine cevaplamış.

Gelincik sinirlenmiş: “Çok oldun artık! Sen her söze bir karşılık buluyorsun diye benim karnım zil mi çalacak?” demiş, horozu yiyip yutmuş.

Söz konusu; Doğu, Güneydoğu olunca laf demeye herkesin bahanesi cebinde.

Oysa;  

Marmaris neyse, Mazıdağ odur. Antalya’da yanan bir zeytin nasıl ağlarsa, nasıl sızlarsa bir çam, Çınar’da yaralanan yaban hayvanları da öyle kanar.

Çevrecilik, duyarlılık coğrafyaların bölgesine göre mi değişiyor?

Peki ya insanlık?

Ayrışma kokulu, nefret dolu paylaşımlara o kadar üzgünüm ki; Kırıldım, dağıldım bir nar gibi.