Cumhuriyetin yeni yüzyılına girmeye ramak kaldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni asrı yine seçimle başlayacak. Çok gümbürtülü, çok heyecanlı olacak gibi görünse de vaatler faslı değişmiyor. Her seçim öncesi bir şeyler sunuluyor halka; yiyen önünden yiyor, yemeyen etrafından dolanıyor. Gönül de istiyor ki bu defa değişiklik olsun; adayların hedefleri halk odaklı, ileri ve yukarı olsun. Ne var ki bu gönlün temennisi... İktidar, muhalefet farketmeksizin bu işte bir çapa var. Tekerin önünden takozu çekmeden gaza basmak, bizde kronik siyaset hastalığı... At atabildiğin kadar ama hedefte halkın mutlak refahı yok; bi’ şerh, bi’ ön koşul... Yüz yıl oldu; almadan asla vermiyor, bağımlı etmeden bırakmıyor siyaset. İlla önce o koparıyor... ✱✱✱ Mesela düşük ÖTV’li TOGG vaadine karşı ÖTV’siz araç gündemde. Ooo ne kadar iyi, ne kadar güzel... Ancak bir iki adım geri çekilip, resme uzaktan bakınca; insan sormadan edemiyor... Neden ihtiyaca yetecek kadar ve ücretsiz toplu taşıma değil de illa ücretli münferit araba? İlla daha fazla araç, daha fazla asfalt... Tarıma hayvancılığa tohum desteği, yem desteği, kredi desteği konuşuluyor... Yani yine taşıma suyla değirmen çevirme gayreti! Biri de çıkıp demiyor ki “Kardeşim yirmi yıldır değil, 50 yıldır ısrar edilen bu yöntem işlemiyor. Çiftçiyi kangren olmuş faydasız teknolojilerden kurtarmalıyız artık. Her karış toprağı farklı tarım serveti olan ülkemizin, en büyük ihracat kaleminin de bu cennet olduğu belli. Çiftçiyi o veya bu şekilde zamlanan mazotlu traktörlerden kurtarıp elektrikli traktörle buluşturmalıyız. Hatta sistemi biraz daha öteye taşıyıp, güneş enerjili şarj istasyonları geliştirerek, üreticinin sırtından mazot yükünü almalıyız.” Yerli tohum çoğaltma, geliştirme konusunda yatırım, destek... Hayvan sağlığını ve ömrünü iyileştirecek çalışmalar... Besicilere ücretsiz veteriner desteği, denmiyor da; yine sen gel çek kredini deniyor. İlla büyümek için değil, üretmeye başlamak için bile borçlansın. ✱✱✱ Öte yandan bir taraf şu kadar üniversite açtık, diğer taraf YÖK’ü kapatacağız diyor. Bakıyorsun evet her ikisi de doğru. Ama yine iki adım geri çekilince, bir hata var bu işte... Üniversite açılmış akademisyeni yok. Kampüs düzeni bozulmuş, apartmanlar okul olmuş. Veya sistemi tamir etmedikten sonra YÖK’ü kapatsan ne olur? Öğrenciye ömrünün ilk kalp spazmını yaşatan üniversite sınavına çare bulmadıktan sonra ne olur? Anaokuldan, lisansüstü eğitimin sonuna kadar, topyekün eğitimi ele almadıktan sonra ne olur? Üniversitelere hakemli dergi desteği vermiyorsun; bilimin önünü açmıyor, eğitimden vergiyi kaldırmıyorsun. Mevcut sistem sanatçıyı ölçüp değerlendiremiyor. Mühendisi, bilim insanını tespit edemiyor. Temeli Türkçe ve Matematik etrafında çevrelenmiş bir takım derslerden en çok doğru cevap vereni alıp tıp fakültesine koyuyorsun ama çocuğu kan tutuyor mu bilmiyorsun? Geleceğin iyi oyuncusunu mimarlık fakültesine yolluyorsun. Aşçı olacak çocuğu hukuk bölümüne, beşeri ilişkileri kuvvetli olanı masa başına mahkum ediyorsun. Üniversite sınavı iletişim kabiliyetini, toplum önünde konuşma becerisini ölçüyor mu? İlla mevcut ve felaket şu sistemi koruyup, yeni gelen jenerasyonları bu kısır döngüde öğütüp mutsuz nesillere bir yenisini ekliyorsun. ✱✱✱ İşte yine geliyor seçimler... Yine vaatler... Yüzüncü yılda birşeyler değişiyor gibi görünse de söylenenler hakikaten halk için mi bakmak lazım.
İki adım ileri gitmek için önce iki adım geri gitmek lazım.İlla... Lazım...
Editör: Ömür Ünver