Ner’den nerelere geldik? Muasır medeniyet seviyesini hedeflerken; mehdiden, halifelikten konuşmaya başladık. Düşünebiliyor musunuz? Mehdi olduğunu sandıkları adam; ülkeyi, vatanı bölmeye çalışan bir komplocu çıktı. İşin daha acısı, kendilerine giyilmiş atletini, kullandığı mendilini gönderen adamın “mehdi” olabileceğine inandı insanlar. 84 milyon kişi ayrıştırılırken ve neredeyse yarısı yaftalanırken şaşırmadılar. Koca ülkenin kıymetli komutanları, bürokratları, hukukçuları, akademisyenleri, gazetecileri; yani demokrasinin neferleri grup grup harcanırken anlamadılar. ✱✱✱ Oysa sorulacak soru çok basitti? "Müslümanlıkta terör var mı?” Asla! Masumlara saldırmamak gibi temel değerleri yerle yeksan etmek dinimizce caiz mi? Asla! Bin Ladin, IŞİD gibi dindarlık gömleğine sarılmış örnekleri gördük, görüyoruz hala. Günahsıza, hele hele günahsız Müslümana zarar verenin niyeti salih olabilir mi hiç? İnandığımız değerleri de dinimizin imajını da zedeleyenler olsa olsa İslam düşmanıdır. Ne yazık ki; “Mehdi” sandıkları sözde mümin kişi ceplerine 1 dolarlar koyarken de uyanmadılar. İçeride verdikleri zarar şöyle dursun; İslam’ı dünyaya, acımasız eylemlerin önünü açan, kendi ülkesini bile bölen insanlardan oluşan bir din gibi tanıttılar. “Kainatın İmamı” mevkisine yakıştırdıkları kişi, devletine ihtilal yapmaya kalkmış bir Müslüman oldu, dünyanın gözünde. Takipçileri de “Bu işte gariplik var. Mehdi dediğin birleştiricidir, toparlayıcıdır; bunun alakası yok” demeyi akıl edemedi. Gün sonunda vicdanı ve cesaretleriyle karşı koyanlar işlerinden oldu; malına, mülküne, hayatına çöktüler. Ülkece ekonomik zarar gördük. Devletin tüm kademelerine sızdılar. Özel, gizli neyimiz varsa çaldılar. Haksız yere tutuklanan tutuklandı, yanan yandı, ölen öldü; tanklar, askerler, halk sokağa döküldü. Ülkemizin ve inancımızın itibarı zedelendi. Ve iş işten geçtikten sonra anlaşıldı ki “Bu adam terör örgütü lideri.” İş işten geçtikten sonra dendi ki “Biz aldandık, aldatıldık.” Mehdi umarken, Deccal’le yüzleştik. Kaçanlar kaçtı bu arada... Olan olduktan, ölen öldükten sonra alınan tüm tedbirler ise gıyapta... ✱✱✱ Öte yandan hala birileri “halifelik”ten bahsediyor. Sanki daha dün canlar yanmamış da herşey güllük gülistanmış gibi... Böyle hayallerin başımıza ne büyük belalar açtığı bilinmezmiş gibi... Be kardeşim, vara yoğa Arapların kapısını çalıp swap anlaşması imzalayan ülke “hilafet" ilan etse kabul görür mü? Enflasyondan, ekonomik krizden halkı perişan olan ülkenin dünyanın Müslüman nüfusunu yönetmesine rıza gösterilir mi? Kendi ülkesinin direksiyonunu tutamayanın, yurttaşının refahını sağlayamayanın peşinden gidilir mi? Sığınmacıdan, mülteciden gelecek faydayı, toplumun huzurunun önüne koyandan hayır beklenir mi? Tarihte hangi halife kendi halkına hakaret etmiş? Hangi halife vatandaşların yarısını ötekileştirmiş? Bugün rakibini yaralamak için onu mezhebinden vuran insan; onlarca farklı mezhebe saygı gösterebilir mi? ✱✱✱ Güçlü olmak için hilafet hayallerine değil, sağduyuya ihtiyaç var. Tevazuya, hoşgörüye ihtiyaç var. Farklı görüşlere saygı duymaya, dinlemeye, anlamaya ihtiyaç var. Bilime, adalete; akla ihtiyaç var. Laikliğe sarılmaya ihtiyaç var. Devletçilik, milliyetçilik, inkılapçılık, halkçılık ve elbette cumhuriyetçilik çatısı altında buluşmaya; bir olmaya, birlik olmaya ihtiyaç var!
Editör: Ömür Ünver