Oturduğumuz yerde hayıflanarak bu yoksulluktan çıkış yok..

Ankara’ da hava kurşun gibi ağır. 

Bu denli aleni bir yoksulluğa mahkum edilmiş olmak, ağır..

Şehirler, kasabalar, köyler, nahiyeler…

Bir ülke tepeden tırnağa kan ağlıyor..

Ve hatta, artık; ne sokaklar da, ne de korunaklı sandığımız evlerimizde güvende de hissetmiyoruz..

Kentimizde, mahallemizde hepimiz tedirginiz..

Dirençlerimiz bir duvar sıvası gibi, çatladı. Her gün bir parçası daha dökülüyor..

Bu derin yoksulluk bir halkı yok ediyor..

Bilinmezliklere hapsolmuş durumdayız.

Sistem bir halkı, ama özellikle toplumun yaş almış emekçileri olan emeklilere, adeta ölümü reva gördü.

Durumları artık sosyal dışlanmayı da geçti, hayatta kalma savaşına dönüştü..

Emekliler, dayatılan yoksulluğun acımasızlığıyla hayatta kalabilme arasında, yarış halinde..

Uzak değil, çok yakın. Tam da bu baharda başlayacak evsizlik sancısı.  

Belkide parklar, evsizlerle dolacak. Ki, bir çoğu emekliler olacak. 

Yok, iki maaş toplasan bir kiraya etmiyor. Barınmaya güç yetmiyor..

Yıllardır korkunun duvarlarına çarpmamak için; duymazdan, görmezden geldiğimiz her kötülük, peydah oldu hayatımızın her yerine dokundu..

Yaratılan bu korku ikliminin içinde ya yine korkudan oturup, sus pus sefalet içinde ölmeyi bekleyeceğiz ya da artık korkunun bizi güvende tutmadığını anlayacak, şanlı bir direnç göstereceğiz.

Anlayın artık. Oturduğumuz yerde hayıflanarak bu yoksulluktan çıkış yok..

Sorunları yaratan sistemlerle, sistemi yönetenlerden derde derman beklemek de gördük ki anlamsız.

Derman sende..

Derman bizde..

Hukuki zemine dayalı temel bir hakkımız olan bireysel ve toplumsal tepkiyi göstermenin vakti..

Onurumuzu kurtarabileciğimiz tek yeğane şey, yoksulluğa karşı birliktelik.

Zira; bu koşullarda, nereye adım atarsak atalım, kısıldığımız bu kapandan artık kaçacak bir yerimiz yok.

Sonumuz; ya sokaklarda kalmak olacak ya da bizi teneşir paklayacak..

Ya da..

İşte tam da bu yüzden..

Ya teneşir, ya hemen şimdi direniş