Murat Daltaban -Dot
Oyun, o sene Fringe’te olan Murat Daltanban’ın da ilgisini çeker. Mark Ravenhill’i ilk keşfedenlerden biri olur. 2008’te Londra’da farklı tiyatrolarda sahnelenen seri, İngiltere dışında ilk kez Dot’ta (Ekim 2008 - Haziran 2009) oynanır. Hatırlarsınız Bilsar’da mekân, oyuna özel tasarlanmış ve efsane kadroyla sahnelendiğinde infial yaratmıştı. O zamanlar tiyatronun yüzümüze atılan bir tokat da olabileceğini bilmiyorduk. In-yer-face ile her birimiz yapılan sert eleştiriden nasibimizi almış, huzursuzluğu layıkıyla yaşamıştık. “Vur/Yağmala/Yeniden” o sezon Afife 'Tiyatroda Yeni Kuşak Ödülü' ile TEB 'Yılın Tiyatro Ödülü'nü almıştı.İçerik
Mark Ravenhill, bu projeye karar verirken başlangıçtaki niyetini hatırlamasa da yolunu, yazarken yeniden bulacağına inanır. Çıkış noktası, korku imparatorluğunun köşeye sıkıştırdığı ve izole ettiği hayatların küçüklüğü ile dünyaya 'özgürlük ve demokrasi' getirme dürtüsünün büyüklüğüdür. Biz buna 'az' ve 'çok'un çarpışması diyelim. Bir diğer zıtlık ise Yüzüklerin Efendisi ya da Shakespeare’in büyük anlatılarına duyulan açlık ile bir saniyede ulaştığımız ve aynı hızla doygunluğa ulaşıp ilgimizi kaybettiğimiz manşetlerden oluşan bilgi akışıdır. Destanlara karşı 'sound bite'lar. İşte bu ikilem, niye kısa oyunların başlıkları tanınan eserlerden gelirken, toplamının oluşturduğu üst başlığın bir video oyunundan alındığını çok güzel açıklıyor. Tüm video oyunlarının vurmak, yağmalamak ve tekrarlamak esasına indirgendiğini öğrenen Ravenhill, bu kelimelerin acımasız bayağılığına gülüyor ve “Çok teşekkür ederim, başlığım bu olacak” diyor. 'Vur/Yağmala/Yeniden' isminin, parçalara ayrılmış oyunlar ile seyirci arasında kurmak istediği ilişkiyi doğru tarif ettiğini fark ediyor. Video oyunlarındaki ani karar verme (dolayısıyla tercih yapma) özelliği, edilgen seyirciyi oyunun içine çekerken onu gerçekleşen eylemin aktif katılımcısı hatta sorumlusu yapıyor. Birer 'gamer'a dönüşen bu seyirciler, oyunları birbirine bağlayan anlamın, yani 'hazine'nin peşine düşüyorlar. Her ne kadar oyunlar, olaylar ve kişiler arasındaki doğru bir sıralamada olmasa da yap-bozun parçalarını bir araya getiren ve büyük resmi oluşturan seyirci, kendini 'hazine' bulmuş hissediyor. Belki de oyunun sahneleme pratiğinde, her seyircinin her oyunu izleyememe olasılığı dikkate alındığından, kimi ögeler birkaç oyunda birden kullanılarak yineleniyor. O aşina olduğumuz 'objeler', olaylar arası bağlaç görevini üstlenirken 5 farklı yönetmenin dilinin de kesişme noktasını oluşturuyor. 'Başı kopmuş asker', 'tek kanadı kırılmış melek' ve 'bahçe malzemeleri satan dükkân' kimi oyunlarda bir arkadaşa bakıp çıkıyor. Yani her kısa öykü birbirine kanca taksa da sıralı izlenmesi gerekmiyor. Ne ki yazarın 'kısa oyunların epik döngüsü' diye bahsettiği oyununda anlattığı vahşetin dozu, 16 küçük parçaya bölünse de azalmıyor. Adından da anlaşılacağı üzere oyunda, sebep-sonuç ilişkileri üzerinden tekrarlayan bir (kısır) döngü var. Bir oyundaki olayın etkisi, bir diğer oyunda ortaya çıkıyor. 'Sonucu' esefle kınarken, kendisinin de 'sebep'lerden biri olduğunu fark etmeyen, o sorumluluğu es geçen bireylerin kara komedisi bu. Epik sözcüğü, onunla anılan Brecht’i de taşıyor yazıya. Ravenhill oyunları kurgularken, Bertolt Brecht’in, 24 kısa sahneden oluşturduğu oyunu 'III. Reich’ın Korku ve Sefaleti'nden esinlendiğini söylüyor. Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun aynı adlı oyunu, 2018’de oynaması güzel bir buluşmaya zemin hazırlıyor. Oyunların içeriği için de, kendisinin, arkadaşlarının, komşularının deneyimlerinden, izlediği haberlerden ve gördüğü rüyalardan faydalandığını belirtiyor. Bir de Margaret Thatcher’in "Toplum diye bir şey yoktur; birey olarak erkekler ve kadınlar, bir de aileler vardır” beyanından.Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu (NKT)
Bugüne kadar sahnelediği oyunların sanatsal gücü kadar, kurumun (devam ettiremese de niyet ettiği) kolektif yapısı dikkat çekiciydi. Oradaki 'özgürlük ve demokrasi' emsaldi. Murat Daltaban’ın genel sanat yönetmenliğini, Özlem Daltaban’ın genel yapım yönetmenliğini yürüttüğü bu yeni dönem, herkesi önce şaşırtmış, sonra heyecanlandırmışa benziyor. 'Yangınlar' oyunuyla yakaladıkları kan uyumunu yeni bir boyuta taşımışlar. NTK oyuncularının bu buluşmadan duydukları coşkuyu, yaydıkları enerjiden anlayabiliyorum. O dinamik hevesleri görülmeye değer. Oyun seçimi, 'Bursa’da Dot’un küçük bir şubesini mi açıyorlar?' sorusunu getirmesin aklınıza. Bazı oyunların -ne yazık ki ve iyi ki- sahnelenme zamanları böyledir. Hep güncel, hatta daha güncel… 'İzole hayatlar' mı diyordu Ravenhill? Pandemi sağ olsun! Yeni referanslar eklediğimiz algılarımız iyice cilalandı. Savaşın gündelik hayattaki arazlarını izlerken gördüklerimiz Taliban vahşetinden azade değil şimdi. Tiyatro politik bir tavır elbette ama ben bunun ötesinde Murat Daltaban’ın merakını paylaşıyorum. Bu oyun kendi izleyicisini oluşturduğu söylenen NTK’nın kadrosunda/izleyicisinde nasıl bir etki yaratacak? 'Vur/Yağmala/Yeniden'in neden 'Isıt/Sahnele/Yeniden' olmayacağını görelim istiyorum. Oyunun yönetmenlerine ve konuk oyuncularına baktığımda, bu birliktelikten kaynaşmış, yeni bir dil çıkacağına inanıyorum.“Vur/Yağmala/Yeniden” yeniden
Daha önce Özlem Karadağ tarafından çevrilen metin, bu sefer Ayberk Erkay’a emanet edilmiş. 5 episod, 5 yönetmen (Mert Öner, Melisa İclal Yamanarda, Ebru Nihan Celkan, Gülhan Kadim, Doğu Akal) 5 konuk oyuncu (Beste Bereket, Özlem Zeynep Dinsel, Şirin Kılavuz, Berfu Öngören, Şebnem Hassanisoughi) ve NTK’nın cengâver 12 oyuncusuyla tamamlanıyor seri. Dot’un bunu zamanında 34 şahane oyuncusuyla kotardığını hatırlarsak, her oyuncunun yükünü daha iyi anlayabiliriz. Sahneden inen provaya, provası biten sahneye koşarken, belki durup göremiyorlardır nasıl altından kalktıklarını. Onu da benden duysunlar. Soluklandıklarında, çok iyi gittiklerini bilsinler. Balat’taki izci evi, onların deyimiyle 'ormandaki ev', büyülü bir tiyatro mekânına dönüşmüş. Anlatılan hikâyenin şiddetine inat yalın, sakin haliyle karşılıyor seyirciyi. Sanki birazdan vereceği rahatsızlıktan habersizmiş gibi. Daha doğrusu renk vermek istemiyormuş gibi. Anlatının çıplaklığı ile örtüşen, oyunculuğun altı çizilen dürüst bir sahneleme var.


Editör: Ömür Ünver