Sahi; sevgili Füruğ, sevginin gücüyle taşan nehir, bir gün bize doğru da gelir mi?

Seçim..

Herkesin, söyleyecek sözü var ama kimsenin; kalp atışı zayıflamış, fonksiyonları hasar almış adalet, hukuk için yapacak hiç bir şeyi yok.

Dokunmak istiyorum, tam da bu yaraya.

Zira biliyorum, hukuk; duruma, kişiye, güce göre uygulanmaz, yasaları uygular. 

Bir hukuksuzluğu kabul edilemez bulup, o hukuksuzluğu dayatanlar lehine “yetmez ama evet” derseniz başka hukuksuzlar da hep olacaktır.

Sarı öküzü verdik yetmedi, kantarın topuzunu da kaçırdık…

Sonunda işte böyle; işletilmeyen, dibine kadar siyasallaştırılmış hukukla kalakaldık. 

Üstelik yoksulluğa da boğularak…

Herkes her şeyden sorumludur, diyordu ya hani Karamazov. Tam da öyle. Bugün yaşadığımız yoksulluk ve maruz kaldığımız adaletsizlikten “yetmez ama evet” diyenler kadar; çözümcü politika izleyemeyen muhalif siyasetle, toplumsal muhalefet de refleksizlikle sorumludur..

Adalet: hak ve hukuku gözetme, doğruluk değil mi? Hani, herkese hakkı olanın verilmesini öngören ahlaki ilke.

Hiç bu kadar yoksul, hiç bu kadar tedirgin olur muyduk bu ülkede “adalet" olsaydı eğer…

Ve eğer hukuk olsaydı bugün, 3. kez adaylık tartışmaları yerine, ağır yoksulluk altında ezilen halkı ve çözüm arayışlarını konuşuyor olmaz mıydık?

Öyle ya, hukuk dahil her şey anayasa ile güvence altında.

Anayasaya aykırılık varsa; net ve tartışmaya kapalı olması gerekmez mi?

Anayasa da siyasallaşmış hukuk gibi, muktedirler lehine çiğnenmesinde bir beis görülmüyorsa, burada zaten hukuk ve adaletten bahsedilemeyeceği gibi anayasanın güvenilirliği yara alır. 

Ez cümlesi; egemen söylemi, hukuk sistemi ve bir ülkede kadına algı değişmezse, daha çok yazarız buralarda; Hukuksuzluğu, adaletsizliği…

Ve bu iki olmazsa olmaz 'erdem’in yokluğundan oluşan yoksulluğu daha çok yaşarız. 

Zira güven endeksi olmayan bir ülkeye yatırımcı girmez. Üretim tıkanır, zorunlu tüketim karşısında halk yoksullaştıkça yoksullaşır.

Velhasıl; anayasanın bile egemen kontrolünde işleyiş gösterebileceği bir ülkede, olası seçimleri konuşmak öznesini kendi içinde öldüren bir eylemsellik ve karanlıktan aydınlığa çıkaracak ışığı nafile arayıştan başka bir şey olmaz.

Demokrasi ve insan hak ve hürriyetlerine bağlılıkla, cumhuriyet ile yönetildiğini söyleyen bir ülkede Anayasa kuraldır ve can damardır.

Dokunulamaz, tartışma konusu dahi edilemez ve böylesi bir durumda hiç kimse güvende olamaz. 

Kısacası; adalet yeniden tanımlanmadığı sürece; özgür düşünceler, insana dair olan; yaşamın ritmi, hayatlar ve ömrün bütün şiirleri eksik kalır..

Ahhhh sevgili Füruğ Ferruhzad,

Ne de güzel tercüman şiirlerin gönül yaralarımıza.

Biliyor musun? Sen gittiğinden beri de hiç bir şey değişmedi,

Ne senin coğrafyanda,

Ne de benim ülkemde,

Hala…

Hala, kurtuluşu bulamadık ve hala; güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için.

Hala kimse duymuyor bizi,

Ve karanlıkta, doğar umuduyla ışığı bekliyoruz…

Sahi; sevginin gücüyle taşan nehir, bir gün bize doğru da gelir mi? Sevgili Füruğ…

Gider mi bu derin karanlık?

Aydınlık gelir mi?