Tardigrad minicik ve bilinen en dayanıklı hayvan(cık). En eski Tardigrad fosili 500 milyon yıl öncesine ait. Çok zor koşullar altında mesela -272 °C ile 150 °C arası bir ısıda yaşamını sürdürebiliyor. 5000 Gy radyasyona kadar dayanabiliyorlar. İnsanlarda ise 5-10 Gy ölümcül dozlar. Dehidratasyon dertleri yok, on yıl kuru formda kalıp tekrar yaşam formuna dönebiliyor. X-ray ışınlarından etkilenmiyor. İki taraflı simetrili vücuda sahip ve uzunlukları 0.25 mikrometre ile 2 milimetre arasında. Uzayda bile canlı kalabilmektedirler. 2007 yılında bir grup Tardigrad FOTON-M3 görevi ile uzaya çıkarılmış, 10 gün boyunca uzay boşluğunda kalmış ve geri döndürüldüklerinde hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarını sürdürdükleri görülmüştür. Okyanusun 4 km derinliğinden Himalayalar'a kadar her basınç, yükseklik ya da derinlikte canlı kalabilirler. Biz çıplak gözle göremiyor olsak da görünüşü su aygırını (su ayısı) andırır. Latince adının anlamı ise 'yavaş adımdır'.
Bu Tardigrad muhabbeti de ne demeyin. Tardigradlara hakaret olmasın ama, partilerin milletvekili listeleri açıklanınca ne kadar da çok Tardigrad politikacımız olduğunu gördüm. Yavaş adımları ve her türlü koşula dayanıklılıklarıyla zamanın içinden çıkıp geldiler. Unuttuğumuz ya da öyle sandığımız, daha önce başka şart ve koşullarda yaşamış şimdi başka şart ve koşullarda yeniden canlılık kazanan isimler listelerde yerini buluverdi. Bir sürü aday adayı listede kendi ismini göremeyince hop oturup hop kalktı. Herkes milleti için çalışmaya o kadar istekli ki serzenişleri can yakıyor doğrusu. Sanırsın herkes dava adamı. Bir yer kapma ve canlı kalma yarışı. CHP’ de Sadullah Ergin adaylığı bomba etkisi yarattı mesela. FETÖ’nün Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davaları sırasında Adalet Bakanlığı görevini üstlenen Sadullah Ergin Ankara 1. Bölge 4. sıradan DEVA Partisi kontenjanından aday olunca bir kıyamettir gitti. Peki 6’lı masada bulunan Davutoğlu ve Babacan kim? Herkes her istediği olsun istiyor ama hayat öyle işlemez. Bu listeler liste sayılmaz. Kılıçdaroğlu’nun sabrını diliyorum tüm itirazcılara. Az bir durun.
Solda Emek ve Özgürlük ittifakında kendince haklı gerekçelendirme ve açıklamalarla TİP su koy verdi. Bazı adayları popüler isimlerden olunca çokça eleştiri aldı. Bunu da anlamış değilim. O insanlar popüler olsalar da gönül verdikleri için TİP’ten aday oldular. Vay efendim şımarmışlar, vay efendim başları dönmüş, bir sürü eleştiri. Bloktan kopmaları daha ciddi bir durumdu oysa. Göreceğiz bakalım hesapları tutacak mı? Aslında bu seçimde tek bir hesap var gibi görünüyordu ama neyse.
Korna dili çok önemli. Trafikte bolca kullanılan bu dil artık yaşamın tamamen içine girdi. Trafikteki pozisyonunuza göre kullandığınız ya da sizin için kullanılan bir dil. Arkanızdan yerli yersiz uzun uzun kornaya basıldığında eklemeli bir dil olan Türkçemizin yine ananızdan başlayıp neresinden girip çıktığı belli olmayan eklemeli ve yaratıcı küfürlere maruz kaldığınızı anlarsınız. Hele görüş mesafesine girdiyse vatandaş, bunu beden diliyle de özetler. Hani belki anlamamış olabilirsiniz diye. Ya da sarı ışıktaysanız gerilerden bir korna çalar kısa ve net. Dalıp gitme bak çabuk ol diye bir kısa uyarıdır bu. Çok eski değil bu dil aslında ama uzun süreli nobran ve arogan bir iktidarın çığırtkanlığına eş, şiddet ve değerde daha çok ve aynı ölçüde yersiz ve gereksiz kullanılan bir dil olmuştur. Bulaşıcıdır da. Bir bakmışsınız kornayı kökleyivermişsiniz biçare. Dil öyledir, bulaşır.
Tardigrad politikalar ve politikacılar ile korna dili bu seçimin içinden geçiyor. Biz ne zaman böyle olduk diyenlere ise şaşırıyorum ve bu cümle için için bir tiksinti yaratıyor bende. Sanki bir kötücül sihirli el değmiş de bu hale gelmişiz gibi. Seksenli yıllarda ‘enflasyon canavarı’ ve ‘trafik canavarı’ vardı. Sorumluları onlardı. Görünmez, etkili ve sihirli kötücül elleriyle insanları batırır ya da öldürürdü. Onun gibi yani. Bizde hiç hata, eksik, kusur olmaz. İktidarı ve muhalefetiyle, tüm demokratik haklarını tek adam sistemine devretme başarısını göstermiş bir halkız biz. Ama dilimiz orada da birkaç söz söyler! Kendi düşen ağlamaz. Yenilen pehlivan güreşe doymaz. Düşe kalka, güreşe güreşe hala aynı saçmalıklara devam edilmesi umut kırıcı.
Ne olacak bu gençlik, eğitim ne olacak, adalet ne olacak, yolsuzluklar ne olacak, yoksulluk ve yoksunluk ne olacak, şiddet ne olacak, bölünmüşlük ve ayrımcılık ne olacak, nedensiz körkütük ölümler ne olacak, haksızlıklar ne olacak, nepotizm ne olacak, göçüp giden ve haksızlığa uğrayan beyinler ve donanımlar ne olacak, yalan dolan ne olacak, çocuklar ne olacak, hala kayıplarını bulamayan depremzedeler ne olacak, kiracılar ve ev sahipleri ne olacak, asgari ücret altında yaşamaya mahkum emekliler ne olacak, Türk Lirası ne olacak, bitmeyen açgözlülük ne olacak, sırtlan sırıtışları ne olacak, sokak çocukları, anneler ne olacak, toplumun bozulmuş psikolojisi ne olacak, uyuşturucu sorunu ne olacak, sokakta yalnız yürüyemeyen kızlar ne olacak, insan kaynağı tüketimi ne olacak, bu şiddetli gelir adaletsizliği ne olacak, dilencilik ve biat kültürü ne olacak, anlamsız gözaltıları ve hapis hayatları ne olacak, sönen ocaklar, tütemeyen bacalar ne olacak?
Yok öyle sihirli değnek?
Demokrasiye geçmek istiyor musunuz yoksa istemiyor musunuz? Korna diline yeter mi devam mı? İşte bütün mesele bu?