İlk tıp birliği 14 Şubat 1856' da “Türk Tıp Cemiyeti” adıyla kurulmuştur. Bu, hekimleri bir araya getiren bir örgütlülük adımıdır. Zaman içinde önemli etkileri de olmuştur. Örneğin bu cemiyet 1870 yılından sonra tıp eğitiminin Türkçe yapılması girişiminde etkin rol almıştır.
Daha sonraki yıllarda değişik isimlerle devam eden bu kurumsal kimlik 1953 yılında (6023 sayılı Kanun ile) Türk Tabipler Birliği adı ve konumu ile son halini almıştır.
TTB temel olarak Türk hekimlerini temsil eden bir demokratik kitle örgütüdür.
Bir ilde Tabip Odası kurmak için en az 100 hekim olması gerekmektedir. Odaların yönetim ve delege kadroları o ildeki hekimlerin oylarıyla ve YSK denetiminde yapılan, kapalı oylama açık sayım usulüyle sonuçlandırılan seçimlerle belirlenir. İllerdeki seçilmiş yönetim kurulu yine kendi içinde başkanını seçer. Her oda kendi içinde bağımsızdır. Bu seçimde asıl önemli olan delegelerdir. Ankara’da bulunan ve karar alıcı olan TTB Merkez Konseyi’nde oy kullanma yetkisi illerden gelen oda başkanları ve delegelere aittir. Sonuçta merkez konseyi de TTB Merkez Konsey Başkanı da seçimle belirlenir. Delege sayısı ise illerdeki hekim sayısına göre belirlenmektedir. Dolayısıyla İstanbul, Ankara, İzmir gibi hekim sayısı çok olan illerin delege sayısı da çok olmaktadır. Yani özetle TTB yönetimi hekimlerin oylarıyla seçilmektedir. Atama ile değil.
TTB’nin Türk hekimlerini ve halkın sağlığını ilgilendiren konularda söz söyleme hakkı vardır.
TTB’nin siyasi iktidarların (hangisi olursa olsun) sağlıkla ilgili aldığı ya da almadığı herhangi bir kararda fikir beyan etme hakkı ve sorumluluğu vardır (savaşlar ve göçler de sağlık sorunudur). Sonuç olarak sağlıkla ilgili bir kararın lehinde ya da aleyhinde bir fikir beyan edildiğinde siyasi bir söylem karakteri ya da anlamı olması doğaldır. Bu bağlamda kaçınılmaz olarak TTB siyasi bir figürdür
Bugün için serbest çalışan ve özel hastanelerde çalışan hekimler dışında kamu kurumlarında çalışan hiçbir hekimin yasal olarak TTB üyesi olma zorunluluğu yoktur. Buna karşın kamuda çalışan hekimlerin de %50’si üyedir.
Hekimler başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının son on yıldır çok daha belirgin oran ve ciddiyette şiddete uğradığı bir gerçektir. Resmi rakamlara göre her gün ortalama 50 sağlık çalışanı sözlü ya da fiziki şiddete maruz kalmaktadır. Hal böyle iken acı, üzüntü ve birikimin verdiği öfke de doğaldır.
Geçmişten bugüne, TTB’nin neredeyse erki sıfır olan kararlarına hekimlerin belirgin bir kısmı ve siyasi iktidarlar tepki göstermektedir. Hekimlerin bir kısmı TTB’nin hekimler için bir şey yapmadığını, belli bir siyasal fikre hizmet ettiğini ya da bir siyasal fikre odaklandığını söylerken, siyasi iktidarlar TTB’nin siyasallaştığını söylemektedir. Bu durumun özeti ve sonucu şudur;
1) TTB Türk hekimlerini ve halk sağlığını temsil eden bir demokratik kitle örgütüdür.
2) Kanunda yeri olması, seçme seçilme işleyişi, ilişkili olduğu dalın siyasi ve eylemsel özellikleri itibariyle politika ve siyasetin hem malzemesi hem de öznelerinden biri olmasıyla istese de istemese de siyaset mekanizmasının parçalarından biridir.
3) TTB’nin icraat ve söylemlerinden hoşnut olmayan hekimlerin demokratik haklarına sahip çıkarak yönetimde söz söyleme hakkı ve şansı vardır. Yani Türkiye’deki hekimler beğenmedikleri yönetimleri değiştirme kudretine sahiptirler.
3) Türk hekimleri ve hekimliği kurtuluş savaşı sürecinde, Cumhuriyet dönemi halk sağlığı politikaları sürecinde, günümüzde sağlık turizmi ve sağlık politikaları sürecinde ettiği yeminin kararlılığında sorumluluklarını yerine getirmeyi motivasyon gerekçesinden bağımsız olarak başarmıştır. Eylemsizleştirimiş olması ayrı bir durumdur.
4) Pandemi döneminde sayısız şehit veren ve tüm sağlık emekçilerinin şemsiyesi olan bu yapının yalnızca demokratik değil etik ve vicdani bir yanı da vardır ve olmak zorundadır.
5) Ayrıca ve hem de; Almanya gibi gelişmiş ülkelerde dahi sadece dil puanı ile Türk doktor, hemşire ve sağlık çalışanlarının kabul görmesi, kabulden öte talep görmesi Türkiye’deki tıbbının geldiği düzeyi göstermektedir. Bu düzeyin uluslararası platformda da iyi bir temsili hak ettiği de unutulmamalıdır.
6) Her demokratik kurum ve yapı gibi TTB’nin de tüm karar ve eylemleri eleştiriye açıktır. Eleştirilmelidir de.
7) Bütün bu bilgiler ışığında, bu ülkede hastaları iyileştirmek ve yaşatmaktan başka görevi, erki ve yetkisi olmayan hekimleri temsilen TTB’yi herhangi bir gerekçe, içerik ve sıfatla suçlayıp kapatmak istemek ne vicdani, ne mantıklı, ne haklı, ne faydalı, ne de etiktir.
8) TTB kapatılsın demek demokrasi kalksın demektir.
Hekimler yaşatmak ve iyileştirmek için savaşırlar. Silahları yoktur. Onların malzemesi zekaları, eğitimleri ve gereçleridir. Yeminleri ayırım içermez. Bu anlamda en objektif, tarafsız olma mecburiyeti ve şansı olan meslektir.
Bu yazı, bu ülkenin İstanbul’undan Yüksekova’sına, Antalya’sından Samsun’una, acil servis, sağlık ocağı, asker hastanesinden, üniversite ve çok değerli özel hastanelerine kadar pek çok sağlık kurumunda çalışmış ve ayrıca Tabip odalarında da seçilip görev almış bir hekim, cerrah ve hoca olarak birlikte çalışmış olduğum pek çok değerli vicdan sahibi hekim arkadaşım adına kaleme alınmıştır ve ayrıca geçmişten bugüne TTB yönetimlerini savunmak için değil kavramsal ve kurumsal olarak TTB ve konumu hakkındadır.