Cennet yurdumuzda aslında hepimiz şüpheliyiz.

Hayatımızın büyük kısmı devletin vatandaşa güvensizliğinden dolayı bir şeyleri ispatlamakla geçiyor.

Ben ilk kez bununla 15 yaşında yüzleşmiştim mesela.

Bazılarımız için erken, bazılarımız için de geç bir yaşta.

Mustafa ile henüz hava kararmadan okulun bahçesinde basketbol oynamış, dış duvarında terimizin soğumasını bekliyorduk.

Bir polis minibüsü hemen önümüzde durduğunda bir olay mı var diye çevreye bakınırken, 'elleriniz kaldırıp ağaca dayanın' sesi duyduk. 

Tabi üstümüze alınmadık, elimizde basketbol topu kime seslenildiğini anlamak için çevreye bakındık.

Sonra hemen önümüzdeki ağaçlara itelendiğimizde şüphelilerin biz olduğumuzu anladık.

Yoldan geçenlerin bakışları arasında üst aramasının ardından Mustafa, ben ve basketbol topu polis minibüsüne bindirilerek karakola götürüldük.

Yolda bir - iki kişinin daha artık dolmuşa dönmüş minibüse alındığını hatırlıyorum.

Karakolda elimizden basketbol topunu aldılar, herhalde delil olsun diye.

Öyle ya aklımızdan geçen sadece soğuk havada fazla terlememizdi, ona da kızsa annemiz kızardı.

Nezarethaneye götürülürken ailemize haber verilmesini istedik ama bu kabul görmedi.

Çocuk aklımızda, bir sürü yetişkinin bulunduğu nezarethaneye atılmak değil de evimize dönmeyince ailemizin yaşayacağı endişe vardı.

Nezarethanedeki polisten öğrendik ki, emniyet müdürü o gece denetime çıkacakmış biz de nezarethane boş kalmasın, memurların çalıştığı görülsün diye gözaltına alınmıştık.

Neyse haber verilmemesine rağmen sonunda ailelerimiz sabaha karşı bizi bularak karakoldan aldı.

Tabi en önemli suç delili basketbol topunu da.

Tam bu topraklara uygun bir deneyimle aslında devlet mekanizması karşısında vatandaş olarak olağan şüpheli olduğumuzu anlamıştık...

Herkesin bu ya da buna benzer deneyimleri vardır elbette.

Çünkü hepimiz sürekli o mekanizma tarafından şüpheli görülürüz.

İktidarlar da bunu bilir ama yokmuş gibi davranır.

Misal kadın bir memur eş durumundan tayin isteyecek, ilgili kurum kayıtlarında askerlik yaptığı görüldüğünden kadın olduğunu ispatlamak zorundadır.

Bunun için yine aynı devlet mekanizmasının bir çok kurumuna gidip yazılar almalı ve onu ispatlamalıdır.

Ancak o binalara da giriş kolay değildir.

Kendiniz hassas kapıdan belgeleriniz x-ray'den geçer.

Sonuçtu şüphelisiniz, ne olur ne olmaz...

Gözaltındayken kaybolan çocuğunuzun en azından mezar taşı olsun diye meydanlara çıktıysanız yine gözaltına alınmaktan kurtulamazsınız.

Çocuğunuzu bulmakla görevli sistem, suçluyu bulmuştur zaten.

Şehir içi toplu ulaşımdan yararlanmak isteyen 9 yaşındaki çocuk, öğrenci indiriminden yararlanmak için bunu bir çok belgeyle kanıtlamalıdır.

Örneğin kent merkezinde gezerken polis sizi durdurup kimliğinizi isteyebilir.

Olur ya azılı bir suçlu olmadığınızı, sıradan bir vatandaş olarak sadece yürüdüğünüz kontrol edilmek zorundadır.

Engelliyseniz önümüzdeki seçimde oy kullanabilmek için YSK'da bunu yeniden ispatlamalısınız ki sandığa ulaşabilesiniz.

Noterler bunun için vardır.

Her ne kadar e - devlet diye bir sistem kurulmuş ve orada bütün bilgileriniz yer alsa da istenen belgeyi oradan çıktı alıp notere onaylatmadan devlet mekanizmasını ikna edemezsiniz.

'Neden o zaman böyle bir sistem kurdunuz' diye de soramazsınız.

Çünkü ispat vergiyi de gerektirir ki notere bunu ödemiş olursunuz.

Vatandaş olarak zaten küçük yaşlardan itibaren bu döngünün içinde yer aldığınızdan bu olup biteni anormal de karşılamazsınız.

Ama bu öyle bir mekanizmadır ki bu, siz sade vatandaş olarak belgelerle 'Ekmek Kuran çarpsın iyi bir vatandaşım' diye ispatlamaya çalışırken, bir yandan da yolsuzluklara, adam kayırmalara, kişiye özel vergi aflarına şahit olursunuz.

Siz yaşadığınızı bile ispat etmek için elinizde belgeler kurum kurum gezerken, nasıl olur da bunlar yaşanabilir diye sorgularsınız.

Eğer bu sorgulamayı içinizden değil de sesli ya da yazılı yaparsanız, 'geçmiş olsun' yine şüpheli oldunuz demektir...