Ülke olarak canımız yandı yeniden.

17 Ağustos Gölcük Depreminden sonraki 7,4 ile en şiddetli depremi Kahramanmaraş Pazarcık merkezli yaşıyoruz.

Deprem ülkenin doğu ve güneydoğusundaki 10 ilinde ciddi hasar yarattı.

Biz dünyanın en büyük fay hatlarının olduğu, hatta aktif olarak 500 kadar fayın bulunduğu bir deprem ülkesiyiz.

Bugün yaşananların daha ağırı ya da daha hafifi önümüzdeki bin yıllarca da yaşanacak.

Benzer şekilde bir deprem kuşağı da Japonya’dır.

Bizdeki depremlerin oluş şekli ile Japonya’daki depremler arasında hiçbir farkı yok.

İki ülke arasında sadece mal ve can kaybı oran farkı var.

Hatta Japonya’da bir de tsunami gibi bir tehlike var.

Orada tsunamide can ve mal kaybı önlenemiyor.

Yoksa depremle ilgili Japonya’da can ve mal kaybının minimum seviyeye indirilmesi başarılmış durumda.

Ancak onların can ve mal kaybını minimum seviyeye indirmeleri, sıkı denetim ve ülke kaynaklarını her bireyin sahiplenmesi olduğunu belirtelim.

Bizde deprem riski konusunda mevzuatta da çok ciddi çalışmalar yapıldı.

Özellikle 2007 yılında çıkarılan Deprem Yönetmeliği ile inşaatlarda kullanılacak malzemenin, betonun direnci gibi teknik düzenlemeler bir deprem ülkesi olan Türkiye için yeterli seviyeye çıkarıldı.

O nedenle mevzuat konusunda hiçbir sıkıntımız yok.

Bizdeki en büyük sıkıntı, denetimde.

Bu denetimsizlikteki gevşeklik ağırlıklı olarak kamunun yaptırdığı imalatlarda görülüyor.

Şu anda yaşadığımız Pazarcık merkezli depremin etkilerine bakıldığında, kamunun ihtiyacı yaptırılan binalardaki yıkımların olması, ülkede bu alandaki ‘denetimsizlik’ konusunda önemli fikir veriyor.

Mesela şu ana kadar elimize ulaşan bilgilere göre, Hatay da kamunun yaptırdığı binalarda ciddi yıkımlar olduğu görülüyor.

Hatay Valisi Rahmi Doğan, İskenderun ve Antakya'da hastaneler ile polis evinin yıkıldığını açıkladı.

İşte kamunun gerçekleştirdiği enerji, inşaat gibi sektörlerdeki imalatlar ilgili kurumlardaki ‘Kontrolörler’ kanalıyla takip edilir.

Görevlendirilmiş, teknisyen ya da mühendis kökenli kontrolör ile ve onun onayı ile yapılan imalatların mevzuata uygunluğu izlenir.

Örneğin enerji sektöründe kablolarının yeraltına alınması işinde Enerji Bakanlığı’nın ilgili biriminden bir mühendis ya da tekniker, kontrolör olarak atanır ve müteahhidin yaptığı işler yakından izlenir.

O izleme sonucu kontrolörün mevzuata uygun yapılmasını onaylayıp imzaladığı hak edişi tutarını ancak müteahhit alabilir.

Yine kamu binalarının inşasında da eskiden Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ilgiliydi. Şimdi Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ilgili birimlerinden kontrolörler izleyip, onay verir.

Bu kontrolörlerin denetimleri illerdeki bakanlığa bağlı İl Müdürlüğü kanalıyla yapılır.

İşte Türkiye’de bu alanda, yani denetimi 85 milyon ülke insanı için yapması gereken kontrolörlük müessesinde ciddi sıkıntı var.

Bu satırların yazarı olarak, 2000’li yıllar öncesinde enerji sektöründeki müteahhitlik kesimini yakından izleme imkanım oldu.

Bu sektörde yeraltına alınan kabloların kesitinin müteahhit lehine değiştirilmesini içeren müteahhit ile kontrolör arasında kirli ilişkinin olabildiğini gördüm.

Hatta yer altına döşenecek kablo mesafesinin dahi müteahhit lehine yüksek gösterilip daha fazla hak ediş alması onayının kontrolör denilen kişi tarafından imzalandığını bilirim.

İş biraz sıkı tutulduğunda; mesela bir kontrolörün de aldığı rüşvetlerin ortaya çıkması üzerine Enerji Bakanlığı’nca geçirdiği inceleme sonucu kamu görevinden uzaklaştırıldığını da bilirim.

Bu anlattıklarım bütün kurumlardaki kontrolörlük görevi üstlenilmiş kişilerin mutlaka aynı kirli ilişki içerisinde olduğu anlamına gelmesin.

Ancak, kamu personelinin zaman zaman mal varlığının araştırılması ile, hangi görevinin ardından maaşı ile olmayacağı çok net görünen bir mal varlığının anlaşılabileceğini söylemek istiyorum.

Özellikle enerji ve inşaat alanlarındaki denetimin sıkı tutulması önemli.

Çünkü bu iki sektörün Türkiye’nin 200’den fazla irili ufaklı diğer sektörlerini de canlandıran bir yapısı var.

Bu sektörlerde iş sıkı tutulduğunda, ülke kaynaklarının birileri arasında kurduğu kirli ilişkilere heba edilmesi önlenir.

Yani ülkemizin kaçınılmaz bir yaşam şekli olan depremlerde polisevi, hastane gibi kamu kurumlarına ya da havalimanı gibi imalatlarda 85 milyonun emeğini içeren hak edişlerin zararı önlenmiş olur.

Son yıllardaki Gölcük’ten sonraki ikinci büyük deprem nedeniyle tüm yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.