Tadını alamayacak kadar hızlı yemek yiyor ve tadına varamayacak kadar hızlı yaşıyoruz hayatı. Artık böyle alışkanlıklarımız var. Yemiş olmak ve doymak için yiyoruz. Doyduk mu, doyduk. Peki, az önce özenle hazırlanmış, çok lezzetli bir yemek yediniz; yediğiniz yemeğin tadını aldınız mı? Lezzetine vardınız mı? Hayır! Çünkü o yemeğin ahenkli bir şekilde tadını çıkarmak ve lezzetine varmak aklınıza bile gelmedi. Zaten aceleniz var. Hayat kaçıyor. Bir tabak yemek için o kadar zaman harcanır mı? Hadi harcadık diyelim, burada da ya televizyon karşısında ya da uzun süren dost sohbetinde yediniz yemeği. Aslında sonlarına doğru yemek de buz gibi oldu. Yine, belki ilk bir iki lokmanın dışında tadını hatırlamıyorsunuz. İşte hayatı da böyle yaşıyoruz, ilişkilerimizi de. Bir kere olsun yediğiniz o lezzetli yemeğe teslim olun, yemek bitene kadar başka bir şeyle ilgilenmeyin, sadece aldığınız lezzetlere yoğunlaşın, yavaş ve uzun çiğneyin. Sonra bunu bir gün ilişkinizde deneyin; anı yaşayın. O an dünyada partneriniz ve sizden başka hiç kimse ve hiçbir konu yokmuşçasına yaşayın, öncesi ve sonrası yokmuşçasına içinde bulunduğunuz ana teslim olun ve güzelleştirebilmek için elinizden geleni yapın. Emin olun o gün yaşadığınız ilişkiden daha fazla lezzet alacaksınız. Hayatı, yediğimiz yemeği, yaşadığımız ilişkileri tadına varamayacak kadar hızlı ve alelacele yaşayıp, tüketip, bitiriyoruz. Bunu fark edeceksiniz.
Biriyle tanışıyoruz, biraz konuşuyoruz, kafamızda belirlediğimiz birkaç soruyu soruyoruz, tıpkı bir sınav gibi. Sorularımıza istediğimiz cevapları verirse,bir sonraki adıma geçebiliriz. Eğer istediğimiz cevapları alamazsak, bazılarımız sıradaki alternatifin karşımıza çıkmasını beklemek için yerimize çekiliyor, bazılarımızda direk alternatifleri bulabileceğimiz mecralara yöneliyoruz. Aklımızdaki cevapları alabildiğimizi varsayarak devam edelim. Tamam, artık sırada cinsellik var. Bu da bir mühür gibidir; yaşandığı andan itibaren artık ilişki resmen başlamış ve tasdiklenmiştir! Karşımızdaki kişiye görev ve sorumluluklarını sözlü taleplerimizle, davranışlarımızla ya da onun niyet okuyuculuğu yapmasını bekleyerek, okuyamadığında da huzursuzluk çıkarma yoluyla tebliğ edebiliriz artık! Görev ve sorumluluklar mutlaka bizim ilişki anlayışımıza göre olmalı. Karşı tarafa ne olursa olsun bize uyum sağlamalı. Çünkü bizim yaşanmışlıklarımız ve doğrularımız var. Aksi taktirde yine sorun çıkarma hakkı bizim elimizde. Zira ona bizimle ilişki yaşayabilme şansı verdik. Artık her şeyi yapmaya, her konuya karışmaya ve her duruma müdahale etmeye hakkımız var. Aksi taktirde onun üzerinde, bizi kaybedeceğine dair şantaj, manipülasyon ve tehdit gibi tüm güçlerimizi kullanabiliriz ve istediğimizi yaptırırız. Yine de olmadı mı? Son kozumuzu kullanır, mağduru oynar ve oklarımızı onun vicdanına gönderir, bu savaşı da kazanırız.
Biliyorum,çok heyecanlı ama size bir şey hatırlatmak istiyorum. İlişki bir savaş değildir ve siz de bir savaşta değilsiniz. Karşınızdaki de sizin rakibiniz değil aslında. Karşınızdaki kişi mutlaka bir şeyiniz olacaksa; o sizin sevgiliniz, sevdiceğiniz, hayat arkadaşınız, partneriniz ya da eşiniz olmalı ve ikiniz aynı tarafta olmalısınız. Bu insanla ilişkiye neden başladığınızı hatırlayın; mutlu olmak için.. Onun da yaşanmışlıkları, kendine göre doğruları, inançları ve ilişki anlayışı olabileceğini hatırlamak, size ve ilişkinize fayda sağlayacaktır. Aksi taktirde ilişkiyi budamaya, azaltmaya başlarsınız. Böyle bir durumda ortak noktalarda buluşmaya çalışmalısınız.
Unutmayın ki,“Yanlış üslup, doğru sözün katilidir..!” İlişkilerde tartışmak son derece normaldir. Fakat birbirinizle değil, mantık çerçevesinde konuyu tartışmalısınız. Sonuca ulaştırmalı ve hayatınıza devam etmelisiniz. Ayrıca her sorunu çözmek zorunda da değilsiniz. Kontrol edemediğiniz konular hakkında zaman ve enerji harcamayı bırakın…
Çiftler her şeyden önce yakın birer arkadaş olabilmeli ve yaşadıkları ilişkide birbirlerine samimi olabilmelidir. Aksi taktirde bunun adı başkalarının gözünde olsa da, aslında ilişki ya da evlilik değildir. Eğer karşılıklı samimiyetle ilgili bir sorun varsa, hemen o durumu önce kendinizde, sonra da ilişkide düzeltmelisiniz. Bunu yapmazsanız öyle ya da böyle sona giden yoldasınızdır.
Şimdi soracağım sorulara en az kendi duyabileceğiniz bir sesle cevap vermenizi istiyorum.
Kendine saygı duymayan birine saygı duyabilir misiniz?
Kendine güvenmeyen birine güvenebilir misiniz?
Peki ya size güvenmeyen birine güvenebilir misiniz?
Emin olun partnerinize de bu soruları sorduğumda, sizinle aynı cevapları verecektir.
İşte tam olarak da bu soruları cevaplayanlar olarak bizler ayna karşısına geçmeliyiz. Kolayı seçip her konuda partnerimizi suçlamak yerine, önce adil bir şekilde kendimizi ve sonra da ilişkideki bizi değerlendirmeliyiz. Şunu rahatlıkla kabullenelim ki, hepimiz insanız. İnsanın hata ve kusurları olabilir. Kimse kimseyi değiştiremez, bununla birlikte eğer kişi kendi isterse dönüşebilir.