Günaydın... Kulağa ne kadar masum, ne kadar pozitif bir kelime gibi geliyor değil mi? Ama
işin içine sabahın körü, uyku mahmurluğu ve pazartesi sendromu girince, bu kelimenin
anlamı kocaman bir "Ben bu sabah uyanmak istemedim!" çığlığına dönüşebiliyor.
Günaydın demek basit bir nezaket göstergesi gibi görünse de aslında ciddi bir sabır ve
strateji gerektirir. Düşünün, sabah çayınızı, kahvesini içmeden gözlerini bile tam açamayan
birine günaydın demek, adeta mayın tarlasına basmak gibidir. Kim bilir, belki de karşılığında
sadece bir homurtu, belki de ufak bir "Hıh" tepkisi alacaksınız!
Sabahları "günaydın" demenin birkaç çeşidi vardır:
Sabahın ilk ışıklarında şarkı söyleyerek uyanan, odadaki herkesi neşesiyle boğan kişilerin
"GÜNAAAAYDIN!" diye bağırarak yaptığı versiyon. Maalesef, bu tür insanlar uyku
mahkumları tarafından pek hoş karşılanmaz.
İş yerinde asansörde karşılaşılan mesai arkadaşlarına söylenen, ruhsuz ama gerekli bir
"günaydın." Aslında "İçimden hiç gelmiyor ama iş ortamı gereği söylüyorum".
Kahvaltısını yapmadan konuşamayanların, sadece kafasını sallayarak verdiği tepkidir.
Günaydın diyemez, ama "Hadi neyse" der gibi bakışlarıyla durumu idare eder.
Sabah beşe kadar oturup bir diziye ya da oyuna dalan kişinin günaydını, aslında tam olarak
bir "günaydın" değildir. Daha çok "Şimdi mi sabah oldu ya?" şeklinde bir şaşkınlık ifadesi
içerir.
Günaydın, kelime anlamı olarak "Günün aydın olsun" demek olsa da bazen bu dilek, karşı
taraf için pek de uygulanabilir değildir. Özellikle de sabahın altısında uyanmak zorunda
olanlar için...
Ama ne olursa olsun, günümüzün nasıl geçeceğini belirleyen şey, bu sihirli kelimenin
içtenlikle söylenip söylenmediğidir. O yüzden siz siz olun, sabah çayınızı,kahvenizi içmeden
kimseye sert çıkışmayın, ne olur ne olmaz.
GÜNAYDIN! (Ama sessizce...)