Bu ülkede yaşamak acının mizahı gibi. Kime baksan %30 oyu var. Anketler koştururken ki öyle ya da böyle bilimsel kurallarla yapılmaya çalışılıyor, sokak röportajları anketleri ve bazı adayların içsel anketleri ayrı telden çalıyor. Hem söylemde hem tarzda hem de içerikte bir kakafonik girdap bizi serseme çeviriyor. Deprem dolayısıyla eski tip çalgılı türkülü, bayraklı megafonlu bir seçim atmosferi yok ama okyanusta deprem olmuş da tsunamiyi bekler gibi bir durum var. Bir yanda birleşmeler bir yanda boşanmalar var. Bazı vekiller de istemediği adamla evlenen annenin çocuğu gibi. İNCE gibi bazı adaylar da kendi halüsinasyonlarını illüzyon marifetiyle yutturmaya çalışıyor. O kadar hırslı ve öfkeli ki bu yazıyı okusa bana bile telefon açıp fırçalayabilecek kıvamda.
Muharrem İnce 2018 yılında, kökten CHP’li geleneği ve salvolu, duraksız meclis konuşmaları performanslarıyla CHP genel başkanlığına aday olup Kılıçdaroğlu’na yenilmişti. Aynı yıl Kılıçdaoğlu’nun desteğiyle Cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Kanıt değerinde kuvvetli söylentilere göre önce Abdullah Gül’e teklif yapılmış ancak bahçeye helikopter inmesi sonrası Gül bağıra çağıra da olsa bu teklifi reddetmişti. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu İnce’yi aday göstermişti. Tabii ki bu destek siyasi bir strateji ile İnce'den kurtulmak için yapılmış da olabilir. İNCE %30.6 oy alarak seçilemedi ve atı alan Üsküdar’ı geçti. Seçimden önce, seçim gecesi Yüksek Seçim Kurulu önüne avukat ordusuyla geleceğini belirtip tüm destekçilerini, halkı oraya davet etti. Seçim sonuçları belli olmaya başladıktan sonra ortalıktan kayboldu. Son sözü “adam kazandı” olmuştu. Bu sözü de bir gazeteciye sosyal iletişim ağından yollamıştı. Ertesi gün öğlen saatlerine kadar ortalıkta yoktu ve kaçırıldığına, tehdit aldığına ya da bir yerlere kapatıldığına dair sarsıcı bir sürü söylenti çıktı. İlk kez kameralar karşısına çıktığında da anesteziden henüz çıkmış hasta gözleriyle açıklama yaptı. Bu konuşmasını hiç kendi tarzı olmayan cümlelerle ve şekilde kağıttan okuyarak gerçekleştirdi. Spontane konuşma yapma becerisi yüksek, ağzı iyi laf yapan bir politikacı olarak bu çok ince bir detaydı. On altı milyona yakın insanın oyunu alıp gece uyumuşsa da, içip sızmışsa da ya da başka hangi nedeni varsa bu ülkenin tek yetkili başkanı olmaya aday birine bu uygun oldu mu? O gece hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu. Bu muhalifler için seçim yenilgisine üzüntüden daha çok bir utanca dönüştü.
Zaman içinde küstü. Partiden ayrılıp kendi bir parti kurdu. Gençlerin umudu oldu. Oy oranı kendine göre sarsıcı. 2018’de on üç on dört yaşında olan çocuklar şimdi oy hakkına sahip. O dönemde kendi ergenlikleriyle uğraşan gençler şimdi oy kullanacak. Tüm bu olanları ve duygusunu bilmiyorlar. İNCE’ye sosyal medyadan gelen büyük destek bir proje midir bilemem ama bunu söyleyen kadın gazeteciye telefon açıp ‘Alo Fatih’ tarzında yüklenmesi bana hiç yabancı gelmedi. Size? Devlet, millet, gençlik dese de tüm gerekçeleri kişisel tepkilerine gömülüyor.
Kılıçdaroğlu geçmişten bu yana bir içlik gibi taşıdığı sabrıyla taşları deldi ve taşlar yerine oturdu. Gerçi bu memleket jeolojikten çok sosyolojik fay hatlarına sahip ama olsun en azından şimdilik bu oldu. Dürüst, devleti bilen, yolsuzlukları olmamış, sade biri Bay Kemal. Ama onda öyle üç özellik var ki toplumun büyük kesiminde alerjen etkisi uyandırıyor. Solcu, Alevi ve Kürt. Ayrıca hiç alışık olunmayan ve son yıllarda tamamen unutulan sakin bir tazı var ve bu nedenle ‘sümsük’ bulunuyor. Geçmişte muhalifi olan İNCE’nin başkan adayı olmasını, şimdi herkesin ayılıp bayıldığı İmamoğlu’nun İstanbul Belediye Başkanı olarak seçilmesini, yanyana gelmesi çok zor olan altı partiyi bir masaya oturtmayı ve o masada kalmasını başardı. Öyle ki ‘bir daha da gelmem Abi’ diyerek kumar masasını terk eden Akşener’in dönüşünü sağladı. Adaylık sorası son meclis grup toplantısında "Meral Hanım merttir. Büyük mücadeleler veriyor ve bu bilinsin istiyorum. Ana kucağını da çok iyi bilir, yeri geldiğinde masaya yumruk vurmasını da çok iyi bilir. Bir de arada bir ülkücü damarı tutar. Bunu da gayet iyi biliyorum" diyerek ince zekasını kullandı. Hem Akşener’i yeniledi hem de ülkücü camiaya gülücük attı. Tüm bunları insanı çileden çıkaran bir sakinlikle yaptı. Son grup toplantısında okuduğu kağıtların arkasında yazılar vardı. Kullanılmış kağıtların diğer yüzüne yazılıydı konuşması. Çevreci ve tutumlu bir yaklaşım olarak bize sunuldu.
İktidar cephesi ise iki ret yedi. Biri eski bakan ve başbakan yardımcısı, ekonomist Mehmet Şimşek. Hatırı sayılır teklifi ‘yok Abi benim işlerim çok yoğun’ der gibi bir gerekçeyle reddederek manidar bir şekilde arka kapıdan çıktı. Diğeri ise ikinci Erbakan’dan geldi. Bilinmeyen biri ile görüşme yaptıktan sonra olası ittifakı bozarak kendi aday olacağını ve seçimlere tek başlarına gireceğini açıkladı. Kim bu bilinmeyen kişi kimse bilmiyor. Ak saçlılar gibi geldi bana.
En sıcak simit ise RTÜK’ün kararı. RTÜK, Halk TV’ye Selahattin Demirtaş’ın öykü kitabı "Dad"ın tanıtılmasını gerekçe göstererek "suçluyu övmekten" yüzde 5 para, 5 kez de program durdurma cezası verdi. Halk TV, yasal olarak basılmış, matbaası belli, ISBN numarası alınmış, kitapçılarda raflarda satılan, satılması ve satın alınması yasak olmayan bir kitabı tanıtmaktan suçlu bulundu.
Bu seçimde verilecek karar, bu saçmalıklar sürsün mü sürmesin mi.