Ölüm günümü gerek ailemi telefonla arayarak, gerek sosyal medyadan mesajlar ve gerekse gazete ilanlarıyla kutlayan, bununla da yetinmeyip cenazeme gelip namazımı kılanlara, nasıl bilirdiniz diye sorulduğunda "iyi bilirdik diye" ünleyenlere, iş yerimde kısa bir tören yapanlara, gönülden ya da yalandan göz yaşı dökenlere çok teşekkür ederim.
Amma velakin bir kaç laf da ben edeyim size! Çıkmışken musalla taşının tepesine. Böyle yattığıma bakmayın şimdi, dimdiktim ben de bir gün önce.
Öncelikle, üç gün önce kuyumu kazan sevgili A. Şimdi ellerini bağlamış imamı dinliyorsun, tutmuşsun saf en önde. Nedir kafandan geçen bilmek istememekle beraber riyakar duruşunun hiç değişmediğini ve sana da çok uygun bir elbise olduğunu söylemek isterim. Hiç değiştiremeyeceğin bu elbise sen de bu taşa geldiğinde götüreceğin tek şey olacak üstünde.
Sevgili C. Sen de gelmişsin. Borcunu hala ödemedin. Para değil ki mesele. Gönül borcu işte. Var mıdır öyle bir borç bilmem ama biraz kırık sanki gönlüm gönlüne. Aslına bakarsan bendim borcunu ödeyen geç. Eğer paraysa mesele.
A aa, bayan E. de gelmiş. Saklamış başını başörtüsüne. Hangi başörtüsü örtecek kafandan geçenleri? Kimin kafası masum ki senin ki olsun. Bırak da biraz ruhun huzur bulsun.
Z. Abi, gelmişsin sen de. Tarikat işleriyle taktın bana bir sürü çelme. Ama her daim güldün yüzüme. İnsandır dedim işte yapamadım bir yamuk yine de. Her ne kadar gelse de topun önüme hiç yakıştırmadım kendime vurmayı bir vole.
Ah be T. İyi adamsın iyisin de çok zayıfsın olup bitene. Her daim dedin bana haklısın diye. Ama yine de aldın yerini her zaman karşı cephede.
Oooo. Müdür bey de gelmiş. Giymiş yine takım elbise. Kravat desen parlak pembe. Nereden bulursun bu renkleri bilmem, karışmam elbet zevkine. Ama binsen de devletin sana verdiği Mersedes’e çıkmayacak değerin bir derece. Unutursun yaptıklarını millete yine de saf tutarsın her cenazede en önde. Bilmem ki ne çıkarın var benim cenazemde. Öğrenirim yanıma geldiğinde belki de.
Ah be zavallı P. Teyze. Aradın beni her işin düştüğünde. Bir kere de sormadın oğlum halin nicedir diye. Attığım her adımı, geçtiğim her köprüyü, ulaştığım her başarıyı kolay sandın, kabul ettin onları Tanrının bir lüftu diye.
Okudum Kant’ın bir kitabını ölmeden az önce. O da gitmiş benden çok önce. Ama bakmış Platon, Aristo, Spinoza hep orada. E tabii ki katılmış onlara onca zaman sonra. Önceden gittiklerinden bilmezlermiş bu adam ne yazdı diye. Girişmiş kendini kanıtlama işine.
Baktım ki bu dünya öbür dünya hep aynı, beklerim şimdi sırat köprüsünde sıramı. Hesaplar dökülsün ortaya bir bir, çok az kaldı şimdi dağıtıma. Beklerim yerimi ya cennette ya da cehennemde. Eh müsaadenizle olacak birkaç sorumuz bizim de Tanrının meclisinde.
Yasaktı huriler şimdi serbest cennette, yanmak isterdi oysa Sufi ateşte. Ne düzenbaz oldum ne de Sufi, anlamadım hiç ben bu işi. Ama hiç üzülmeyin ve korkmayın anladım, iyi bilirdiniz beni…