Benim için yeryüzü yol demek. Zira yolu da yolcusu da biz olan yaşam, uzun bir yolculuktur. Uzayıp giden bu yolda da önceliğim, yaşamda ortak bir dil bulmaktır.

Bir kaç gün önce gittiğim Giresun’ da gördüm bu ortak dili..

Kente vardığımda; gün güneşle buluşmuş, dalga sesleri kıyıdan uzaklaşmış, ocaklarda fındık toplamaya koyulmuştu insanlar..

Şehrin; ormanı, kayaları, gökyüzü mavi bir aydınlıkla parlıyor..

Yüzler; ışıklı, çiçekli, sevinçli. Ankara’da rastladığınız gibi, solgun ve asık değiller..

O keskin dağ yamaçları, yokuşlar, sarp ve çetin coğrafyada zor olan yaşamı, sevgiyle kolaylamışlar..

Doğuda Van’dan doğan güneşi, bir Karadeniz ezgisiyle Giresun’dan karşılıyorlar..

Aynı; işe erkenden koyulmak, çalışkanlık Karadeniz’ in bu sert coğrafyasının sevgi dolu insanlarında da var.

Şehir merkezi tanıklık ettiği tarihi anlatırken, ara ara bunaltan sıcak kumsala doğru gittikçe yerini esen yele bırakıyor..

Saat 12:00’yi vurdu mu dağları, yamaçları, tatlı esintiyle serinletiyor..

Gün öğleden sonraya devirmiş kendini, bakıyorsunuz; bir kuş, bir ocağın dalına sığınmış, o dal da o kuşu kucaklamış. 

İnsanları da öyle işte..

Sizi; sarı-beyaz emek kokan yüzlerde, hüzünlerini gizleyen ekseri mavi gözlerle, dudak kenarlarına kondurdukları gülüşte karışlıyorlar. 

Bakmıyor; renge, dile, kimliğine. İnsanı sarıp sarmalıyorlar.

Kuruluyor hemen sofra; masada mısır ekmeği, buz gibi bir ayranlı lahana..

Bir de duyuldu mu bir kemençe sesi, hemen duruluyor horona. Akıyor ezgiler, anlatılıyor sevdaluklar…

Masmavi bulutları, akan cığıl cığıl suları, şelalesi, ağacıyla, hayatı, insanı en önemlisi kendilerini güzel seviyor Giresunlular..

Elbet güzel yurdumun her yanı; Diyarbakır, Mardin’i, Van’ı..

Güzel her kıyısı; İzmir’i, Çanakkale’si, Tekirdağ’ı. Bahtı kara olsa da bozkırın, güzeldir Çorum, Çankırı, Ankara’sı..

Ama yurdumda; ayrı, gayrılar, birbirinden ayrıştırmalar arasında nasılda kayıp bu güzellikler..

Zira; kimse gitmeden, konuşmadan birbiriyle; uzak, eski, anlamsız, hüzünlü, yalnız bir türküyü dinler gibi dinliyorlar; birbirini, birilerini..

Kötülük de, kötülük edenle de işte bundan besleniyor. 

Gerçeğiyle kimse kimseyi tanımıyor. Çünkü, görmüyor insanlar birbirini. Anlatılanlara inanmak, yola çıkmaktan kolay geliyor.

Ayrışmamızdan nemalananlar; düşünmek, beklemek, sevinmek, umut etmek, ağlamak, gülmek ne varsa yitirelim istiyorlar. İstiyorlar ki, biz bölünelim, onları büyütelim..

Oysa hepimiz aynıyız, yok bir farkımız..

Hani bir çıksak, varsak birbirimizin şehrine, tanış olsak, birlikte; ortak yaşam, ortak düş, sıcacık yüreklerimizde çoğalacak, ayrı gayrılar yıkılacak..

Bunu biliyorlar. 

Bölünmemizi bunun için istiyorlar. Çünkü; eğer, buluşursak birbirimizin yolunda; gerçeği göreceğiz, yıkacağız yalanın saltanatını, 

Ve Yaşar Kemal’ in de dediği gibi:

“Kimsenin kimseyi sömürmediği, kimsenin kimseden korkma­dığı, kuşkulanmadığı, kimsenin birbirine düşmanca bak­madığı bir dünyanın” hayalini de gerçek kılarız. Biliyorlar..

Demem o ki; fırsat buldukça birbirimize gitmek, birbirimizden farkımız olmadığını yerinde görmek gerek. 

Çünkü yol, başkalaştırır insanı, değiştirir yaşamı..

Evet küçük bir moladan sonra ayrıldığım Giresun’ dan, sevgili Pınar Tan Ustaoğlu’na:

Beni; ailesiyle sarıp, Karadeniz’in bu gümüş ışıltılı şehriyle buluşturduğu için ayrıca teşekkür ediyorum..

Son olarak diyeceğim o ki; Uyyy Giresun çok güzelsun...