Karanlığın bir cehennem gibi yere kadar indiği günler..
Görmeyen gözlere, duymayan kulaklara gerçeği anlatmaya çalışan ne çok, emek savunucusu güzel insan haksızlığa uğruyor..
Hatta; düşünen, sorgulayan, başkasına atılan tokadı yüzünde hisseden, her insan cezalandırılacak gibi duruyor.
Öyle ki; muhaliflere açılan davalarla kalmayacak, haksızlığa sesini çıkaran herkese dokunulacak gibi görünüyor..
Doğrudur; gün oldu, elimizden ekmeğimiz alındığı açlık, işsizlik vurdu, ama yıkılmadık.
Korkmadık, dik durduk.
Ama gel gör ki; durmuyor, boran olmuş esiyor, yağmur gibi yağıyor...
Havada bir koku, adı; yenilme, kaybetme korkusu.
Bastırmak için korkularını, büyüttükçe büyütüyorlar halka baskının dozunu.
Ve bunca olmuşa, bizler nasıl tepkisiziz. Tepkisiz olunca da, nasıl etkisiz..
Çok uzak değil, bu tepkisizlikle devam edersek, yaşananları sorgulamazsak, sıranın herkese geleceği, sesin her türlüsünün susturulacağı günler uzak değil.
Oysa hikayedeki gibi, ancak; topluluklar yıkılmaz kuvvetler meydana getirir.
Ölüm döşeğindeki bir baba, çocuklarına son bir öğüt vermek ister.
Oğullarını yanına çağırır, elindeki bir küme değneği önce büyük oğluna verir ve;
- Bunları kırmaya çalış, der.
Genç çocuk uğraşır ama bir türlü kıramaz, sonunda pes eder, değnek kümesini küçük kardeşine verir. Küçük kardeş de ne kadar çabalasa bakarki nafile, o da kümeyi kendinden küçüğüne verir. Fakat o da çabaladığıyla kalır, bir türlü kıramaz.
Hasta baba yatağından doğrulur ve yine büyük oğluna;
-Şimdi o bağı aç, değnekleri teker teker kır, der.
Oğul, çok kolay bir şekilde hepsini tek tek, kısa zamanda kırar.
Baba:
- "Ne demek istediğimi anladınız değil mi?" der.
Güç, birliktir.
Ez cümle; toplum kuvvet sağlar..
Birlik olmayı başardığımız gün, toplum olmayı.
Toplum olmayı başardığımız da, ezilmemeyi başaracağız..