“Karanlığın içinde yaşıyoruz, sonsuz bir karanlığın hatta.”
Yaşadığımız süreç tam da böyle ve aklıma; Gert Hogmann’ın; Belçikalı ressam Pieter Bruegel’in 1568 tarihli dünyaca ünlü, “Körler Yürüyüşü” tablosundan esinlenerek kaleme aldığı, “Körler Kıssası” kitabını getirdi.
Hofmann'ın, o muhteşem düşümüyle kurmaca sanatının sınırlarını da zorladığı eserine konu tek bir tablo, içinden geçtiğimiz dönemi özetleyen hikayeyi barındırıyor..
Pieter Brugel’in tablosunda resmedilen körlerin ağzından yazılmış olan kitapta baktığımızda Hofmann’ın, tabloda yer alan körlerin hikayesini kurguladığı görülüyor.
Zaten mesele de bu..
Bakmak, baktığını görmek, bakmayı, görmeyi istemek ya da dayatılanları tercih etmek, görmeden kafamızı çevirip gitmek, bakıp da bir türlü görmediklerimizi, körlerin ağzından yazmış bizlere Hofmann.
Destansı bir yapısı olmakla birlikte içinde lirik de barındıran metinlerde, tuhaflıkların yanı sıra, gerçekçi kolektifimizi ve satırların aralarında ötekileştirmenin izlerini de net bir şekilde görüyorsunuz.
Dönem kitabı olarak kaleme alınan eserde; Orta Çağ’da körlük Tanrı tarafından verilmiş bir ceza olarak görülüyor ve eserde; bu nedenlerle köy halkının insanlara acımasızca muamele yaptığını, üstelik yapılanların herkes tarafından normalleştirilmiş olmasıyla ayrımcılığa da rastlıyorsunuz.
Öykü, günümüze dair de geçerliliğini koruyor gibi.
Cezalar, normalleştirmeler, sosyal sınıf ve tensel, dinsel, kimliksel, dilsel ayrımcılıklar, kendinden olmayanı ötekileştirmelerle, yaşadığımız yüzyıl, coğrafya ve toplum içerisinde de düşünmemiz gereken ne çok şey olduğunu bir kez daha hatırlatıyor..
Bakmamız, görmemiz, görüp de görmezden gelmememiz, yaşananları olmamış gibi saymamamız, olanları normalleştirmeden sorgulamamız gerektiğinin altını çiziyor..
“Önden giden kişinin karanlığı aydınlıktan ayırt edebilmesi gerektiğini söylerler hep.” diyor, Hofmann
Evet, bu söz dizimi de, size gelsin, ey sevgili muhalefet.
“Tek dileğimiz var, yıldızlardan konuşmak için kimse gelmesin yanımıza.”
Güzel günler gelecek diyip durmayın artık, o güzel günleri getirin..
Zira yine Hofmann’ın dediği gibi; “Hepimiz adına sadece birimiz konuşuyor, ama sonuçta herkes kendi acısını yine kendi çekiyor.”
Acıyı biz çekiyoruz.