Mevcut politikalarıyla yıllardır hukuksuzluk ve eşitsizlikle görece sınırlanmış baskı gösterenler bu sefer de “son defa verin” diye yeniden sahnedeler.

Öte yandan özlemini duyduğumuz; aydınlık yarınlarda, demokratik hukuk toplumunda yaşatacak  “yine baharlar gelecek” diyenler var.

Ama yurdumda hala kararsızlar, çekimserler de var. 

Oysa görüldü ki, bu muktedirlerin her seçimde sahnelediği tatlı ortaoyununun sonu, ellerine güç verildikçe halk için acı gerçekler dramasına dönüyor. 

Siyasi-toplumsal dengeler hakkında iri laflar edecek birikimde değilim, ancak geldiğimiz aşamanın farkındayım ve bundan sonrasının aydınlığa evrilmesi için çabalayanlardanım. 

O zaman! Hal de ortadayken, aynı sahneleri yeniden izlemeye, aynı kör kuyuya tekrar düşmeye gerek var mı?

Kuyu demişken aklıma, eşeğin meşhur bir kıssadan hissesi geldi.

Öyledir, hisse hep kıssadan çıkar, kıssa hisseden değil. 

Eşeğin biri,  kör bir kuyuya düşer. Kuyunun başına toplananlar:

“Nasıl düştün buraya” diye seslenirler.

Eşek: “eşekliğimden” der.

“Yahu sen de tam eşeklik etmişsin ha! Adam önüne bakmaz mı nereye gidiyorum diye. Baktın önünde karanlık, düşmeyeceksin” demişler.

Düşünüp taşınıp eşeği kurtarmaya karar vermişler ama her kafadan bir fikir çıkmış.

Eee düşmesi kolay da çıkması zor kör kuyulardan.

“Müstahak, çıkartırsak yine düşer, bırakalım aklı başına gelsin” diyenler olmuş.

“Çıkmayacağına göre, gıda mıda önüne bişeyler verip yardım edelim kessin sesini, otursun oturduğu yerde” önerisiyle gelenler olmuş. 

Hatta:

“Aslında çok iyi bir yerdesin diyelim. Baksana önünde kör kuyuyu görmeyip düştüğüne göre, ne halde olduğunu da anlamaz bu  eşek” diyenler bile çıkmış.

Enikonu, kuyunun başındakiler eşeği kurtarmanın zor olduğunu düşünmüş, kurtarmaktan vazgeçip üzerine toprak atarak kuyuyu doldurmaya karar vermişler ve eşeğe de kararlarını söylemişler.

Eşek şaşkın: 

“Hani biz düşersek siz vardınız, tutar bizi kaldırırdınız? Her şey bizim içindi, gücümüz dünyadan büyüktü. Beni kurtaracak bir proje yok mu?" diye sormuş ama onu dinleyen olmamış. Kuyu dolmaya başlamış.

Eşek, bakmış ki boğulacak, üzerine gelen toprağı silkelemiş. Silkelediği topraklar ayağının altına düştükçe, toprağın üzerine çıkmış, çıktıkça yükselmiş. 

Sonunda kuyu dolduğunda kuyudan çıkmış.

Alınmaca yok sevgili okurlar. Adı üstünde, kıssadan hisse.

Üstüne gelen kötülükleri silkeleyip atmak yerine razı gelen, katlanan, tepki göstermeyenlerin sonuna bir gönderme.

Eee öyle ya, eğer eşek üzerine gelen felakete tepkisiz, sessiz kalıp katlansaydı, o kör kuyudan çıkar mıydı?

Önümüzde seçim, değişim için bir şans var.  Değiştirmek için daha ne kadar sefil olmalıyız ki, hala; birinci tur, ikinci tur tartışmaları yapıyoruz. Artık umduğumuz değil, bulduğumuz fırsatları değerlendirelim.

Zira; ekonomi çöker, eğitim dibe düşer, depremin sonucunu üstlenmezler. 20 yıldır yönetiyorlar ama kusur hep başkalarında, ama yine pür-ü pak onlardır. Bu siyasi anlayışa, 1. turda cevap vermek varken, neden 2. tur şansı verelim ki?

Ama’larımız, çekimserliğimiz, sonunda yine kazanan meyve bahçesinin sahibi olacaksa, otokrasiyle-demokrasi arasındaki bu seçimin ne anlamı kalır ki?

Aklı başında olana bir şey öğretmek gerekmez. İnsan; durumları, yapılan haksızlıkları görünce fırsatları değerlendirir.

Öyle değil mi? 

O zaman, Ama’larımızı bir yana bırakıp; otokrasi değil demokrasiye, özgürlüğe evet diyelim mi? 

Düştüğümüz kör kuyudan çıkmak için üstümüzdeki ölü toprağını silkeleyip atanları, 1 .turda silkeleyelim mi?