Bir inkardır gidiyor. Oysa inkar insana ihanettir.

Ben değilim, o değil, sen değilsin, e kim suçlu be kardeşim. Öyle ki neredeyse çarpık yapılaşma değil de depremzede suçlu. 

Depremin üzerine bir de selde canını yitirenler “Adalet” diye haykırırken; oda ne! Seli toprağın suyla buluşması diyerek nimetten saydılar.

Yıllardır beynimizi yontacak o kadar şey duyduk ki, hani yazmaya kalksak kitabı olur da, şu son bir ayda olanlar başka bir şey be kardeşim.

Bir aydır çayır cayır acıyla yanan yüreklere, her gün iki kantar odun daha atılıyor.

Nereyi açsak salkım saçak kir. Fakat; ne bahsini açan, ne suçunu kabul eden, ne de onlara dokunan var.

Eee hukukun yara almış yerlerinde pansuman olmayınca, ortaya çıkan adalette “Hükm-ü Karakuşi” adaleti kadar oluyor.

Pek tabi şimdi Karakuşi de kim diyeceksiniz. Alın size tarihten okuduğum bir örnek. Gayrı dersin kıssasından hissesini de siz çıkarın.

Tarihte Karakuş” lakabı bir kadı için söylenirmiş. Hazret de öyle kararlar verirmiş ki! Kararı duyan, “bu Hükm-ü Karakuşi” kararı dermiş.

Bir gün biri fırına bir kaz getirip tembihler:

“Nar gibi kızarsın!

Az sonra fırının önünden geçen Karakuş görür ve sorar:

“Bu kaz kimin?”

“Fikanın”

“Mis gibi kokuyor. Onu bizim eve gönder!”

“Aman efendim...”

Kadı Karakuş keser fırıncının lafını:

“Uzatma, sorarsa kaz uçtu dersin!”

Mecbur kaz kadının evine gönderilmiş.

Kazın sahibi gelmiş:

“Kaz pişti mi?”

“Kaz uçtu!”

“Neee! Kesip temizlediğim kaz uçar mı?”

Fırıncı boynunu bükerek:

“Karakuşi isterse uçurur!” deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, küreğinin sapıyla araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca, korkup kaçmaya başlamış. Fırıncıyı peşinden kovalayan gayrimüslim de bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın çocuğunu düşürmüş. Bu sefer kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış. Sonunda duruma müdahale zaptiyelerden gelmiş. Hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı’nın karşısına çıkarmışlar.

Karakuşi Kadı sırayla sormuş:

Kazın sahibi; “Bu adam kazı mı hiç etti.

Karakuşi fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın adamın kazını?

Fırıncı tekrarlayarak “uçtu” demiş.

Karakuşi “Kara Kaplı’ya bir bakalım” demiş: 

“Kazın karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'uçar' anlamına gelir. O halde kazın uçması suç değil” deyip fırıncının beraatına karar vermiş.

Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. Bu şikâyete de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o Müslim’in tek gözü çıkarıla”.

Davacı: “Ne olacak?' diye sorunca,

Karakuşi: “Şimdi fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü” der demez, gayrimüslim şikâyetinden hemen vazgeçmiş. Fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu kaybeden kadının içinde bakılmış kara kaplıya.

Kocasına; “ Tamam' demiş Karakuşi:

“Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.”

Bunu duyan adam derhal şikayetini geri almış. Fırıncı bu davadan da kurtulmuş.

Karakuşi dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikâyetin ne bre...”

Yahudi boynunu bükmüş, "Ne diyeyim kadı efendi" "Adaletinle bin yaşa sen emi!" demiş.

Şimdi ya Karakuşi adaletiyle yaşayanlar, 'bin daha yaşamaya' ve aynı şekilde yol yürümeye devam edecekler ya da bu seçimde yenilecekler.