Haydi bir balon düşünelim. Hani şu çocukken üfleyip durduğumuz balonlardan. Şişirdikçe büyür, biraz daha şişiririz, sonra biraz daha... Ama durmazsak ne olur? Evet, patlar. İşte bizim ruh halimiz de bu balonlara benziyor.

Hayat koşturmacası içinde hepimiz bir şeyler şişiriyoruz: İş yetiştirme telaşı, faturalar, aile sorumlulukları, ilişkiler derken balon şiştikçe şişiyor. Ama o balonun bir sınırı var. Sürekli daha fazlasını yüklediğimizde bir noktada patlıyor. İşte buna duygusal tükenmişlik diyoruz.

Duygusal tükenmişlik, insanın hem bedenen hem ruhen yorulması. Sabah uyanmak istemezsiniz, işe gitmek eziyet gibi gelir, sevdiğiniz şeyler bile keyif vermez olur. Çünkü içimizdeki balon artık taşıyamıyordur.

Peki, neden bu kadar tükeniyoruz?

En büyük neden, hepimizin bir makine gibi çalıştığını sanması. Hâlbuki insanlar dinlenmeden, keyif almadan, sevilmeden yaşayamaz. Sadece fiziksel yorgunluk değil, duygusal yükler de insanı çökertir. Mesela bir tartışma yaşarsınız ama kafanızdan atamazsınız. Ya da sürekli “Yetişmem lazım, başarmam lazım” diye düşünürsünüz. Bunlar birikir, birikir ve sonunda balonun sınırını zorlarsınız.

Çözüm basit ama zor: DENGE

1. Dur ve nefes al: Balonun şişmesine bir ara ver. Günlük hayatın temposunu yavaşlatacak küçük molalar yarat. Bir kahve içmek, sessiz bir yerde oturmak bile iyi gelir.

2. Kendine öncelik ver: Herkese yetişmeye çalışırken kendini unutuyorsun. Oysa önce sen iyi olacaksın ki diğerlerine faydan olsun.

3. Duygularını paylaş: Tıpkı bir balonun havasını azar azar bırakmak gibi, dertlerini ve duygularını paylaşmak da seni hafifletir. İyi bir dostla konuşmak ya da bir uzmandan yardım almak buna yardımcı olur.

Sonuçta, hiçbir balon sonsuza kadar şişmez, insan da sürekli dayanamaz. Kendimize biraz anlayış göstermemiz gerekiyor. Çünkü tükenmiş bir balonu tekrar eski haline getirmek zordur. O yüzden, arada bir dur ve balonuna dikkat et. Bu, kendine yapacağın en büyük iyilik olur.