Son zamanlarda sosyal medyada gezindiğinde hiç şu düşünceye kapıldın mı: “Herkes çok mutlu, herkesin hayatı harika, bir tek benim hayatımda eksikler var.” Eğer bu his sana tanıdık geliyorsa, yalnız değilsin.
Günümüz dünyasında Instagram, TikTok, Twitter gibi platformlar sadece birer iletişim aracı olmaktan çıktı; artık kendimizi nasıl gördüğümüzü ve hatta nasıl hissettiğimizi belirleyen birer aynaya dönüştü. Paylaşılan mükemmel tatil fotoğrafları, kusursuz kahve masaları, ideal vücut ölçüleri ve sürekli eğlenen insanlar… Peki, bu gösterilen hayatlar gerçeği ne kadar yansıtıyor?
Filtreli Hayatlar, Gerçek Duygular
Sosyal medya, hayatın yalnızca “en iyi anlarını” öne çıkaran bir sahne gibi. Kimse başarısızlıklarını, kötü hissettiği anları ya da yalnız hissettiği geceleri paylaşmıyor. O yüzden baktığımızda herkes mutlu, herkes başarılı, herkes çok seviliyor gibi görünüyor. Ama kamera arkası nasıl?
Danışanlarımla yaptığım görüşmelerde sıkça duyduğum bir cümle var: “Herkes mutlu, bir ben eksik kaldım.” Oysa gerçek şu ki; hepimiz zaman zaman mutsuz, yalnız, başarısız ya da kaybolmuş hissederiz. Ama sosyal medya, bu gerçeklikleri görmemizi zorlaştırıyor.
Karşılaştırmanın Tehlikesi
Psikolojide sosyal karşılaştırma teorisi diye bir kavram var. İnsan, kendini başkalarıyla kıyaslayarak değerlendirir. Ancak sosyal medya çağında bu karşılaştırma, gerçekle örtüşmeyen sahte bir dünyaya yapıldığı için çoğu zaman özgüven eksikliği ve yetersizlik hissi yaratıyor.
Biri yurtdışına tatile gittiğinde, biri yeni bir işe başladığında ya da bir başkası harika bir ilişki yaşadığını paylaştığında içinden “Benim hayatım neden böyle değil?” diye geçiriyorsan, aslında tamamen kurgulanmış bir dünyaya gerçek duygularınla tepki veriyorsun demektir. O kişi de belki mutsuz, belki tatil boyunca stres yaşadı, belki de o mükemmel ilişkinin arka planında büyük sorunlar var. Ama bunları kimse paylaşmıyor.
Gerçek Mutluluk Nerede?
Sosyal medyada gördüğümüz her şeyin gerçeğin sadece bir parçası olduğunu fark etmek önemli. İnsan doğası gereği en iyi anlarını paylaşmaya eğilimlidir, bu yüzden sosyal medyada sadece hayatın cilalanmış versiyonunu görüyoruz. Oysa gerçek mutluluk, beğeni sayılarında veya takipçi artışlarında değil, yaşadığımız anların içinde gizlidir.
Bu yüzden, sürekli başkalarının hayatına bakarak kendi hayatımızı değersiz hissetmek yerine, kendi küçük mutluluklarımıza odaklanmalıyız. Gün içinde içtiğin kahvenin kokusunu almak, sevdiklerinle yüz yüze sohbet etmek, güneşli bir günde yürüyüş yapmak… Tüm bunlar, bir Instagram fotoğrafına sığmayacak kadar gerçek ve anlamlıdır.
Bazen de sosyal medyadan uzaklaşıp gerçek bağlar kurmak gerekir. Telefonu bir kenara bırakıp bir dostla kahve içmek, sosyal medya dünyasındaki mükemmellik algısını yıkmanın en güzel yollarından biridir. Çünkü hayat, filtrelenmemiş haliyle daha değerli ve daha gerçektir.
Soru ve görüşleriniz için: [email protected]