Yüzyıllık değerler sistem içinde enkaza dönerken, altında sadece; yönetenler değil, koskoca bir halk, ama ille de çocuklar kaldı..
Ama hasımlığa dönüşmüş siyaset anlayışının derdi, seçimler adına yapılacak manevraları..
Binlerce çocuk; evsiz, yurtsuz, kimsesiz. Yetmez gibi haberlere yansıyanlara bakılırsa bir çoğunun; tarikatlar, dernekler adı altında kalan hayatları da ipotek altına alındı..
Çözüm bekleyen hayati sorunlar var. Fakat çocuklar her şeyden üstedir, öncelikli olmalı. Ama görünen o ki, bırakın çözüm odaklı yaklaşımı, kapanın elinde kalacak bu çocukların hayatı.
Başım dönüyor çocukları kıskıvrak yakalayan bu acıdan..
Ve midem bulanıyor artık ülkede; bir yanda ölüm bir yanda yoksulluk, açlık varken, bir yandan siyasi çıkar hesaplarının yarattığı kirli duygusal karmaşadan..
Oysa çok değil, daha o gece, üç beş dakika öncesine kadar hayalleri olan çocuklardı.
Önce sallandı dünyaları, bir rüzgar esti, sonra çocukluk defterleri kapandı. Tuğlalar kaydı, bağlar enkaz altında kaldı, ahenk ebediyen bozuldu. Geriye ömürlerine; anılar, hesaplaşmalar kaldı.
Farkındayım. Ölümden ve kalanlardan başladım.
Yasından bir babanın, bir annenin suskun çığlığından ama en çok da gözyaşından çocukların..
Yıkıntı başında, bir çatlaktan sızan ışıkta yaşamı arayan, geçerken saatler ve günler, avuçlarında gece biriktiren çocuklardan..
Enkazlarda iz bırakırken, camlara kuş sesleri çizen, yürekleri ürkek, telaşlı ve kederli her biri kendi topraklarında mülteci olan çocuklardan..
Biliyorum, umutsuzluk bu. Ve fakat; düşlerin tutsak, yaşamların sürgün olduğu yerde tedirgin atıyor yüreğim. Nereye baksam yaralı bir güvercine değiyor gözlerim.
Ve hatırlıyorum. Bolu, Gölcük’ü, hatırlıyorum Van’ı, yine çocukların öldüğü Roboski’yi.
Bugünkü gibi ağlamıştım yaşamdan koparılan çocuklara, elinden elma şekeri alınmış bir çocuk gibi.
Bu hafta; Özgür Sanatçılar Derneği katılımıyla, oyun etkinliğinde çocuklarla buluştum.
Hayır, onları, paylaştıklarını değil, umutla hissettirdiklerini aktaracağım.
Hiç bir notaya sığmayacak yürek güzellikleri vardı. Her şeye rağmen, büyütse de bir gecede yıkımlar, onlar dizleri kanayan dünkü çocuklardı..
Çocuklar birbirine gülümsüyor, Zambaklara çiy taneleri düşüyor. Nergisler çoğalıyordu..
Fark ettim ki, bu göçükler coğrafyasının fotoğraflarında en hüzünlü çocuklar biz yetişkinleriz.
Çocuklar gibi işaret parmağıyla bir güvercini gösteremeyecek kadar, çocukluğundan ve hayal kurmaktan kopan, tüketilmiş tüm değerlerle umutsuzluğa düşen, asıl yenikler bizleriz…
Gülüşleri yeniden inandırıyor insanı; barışa, gökyüzüne, kuş izlerine.
Hala uçurtmaları uçuyor ebemkuşaklarında. Koşmak istiyor insan o an, hani bir yavru ceylanı kurtarmak ister gibi bir avcıdan. Anılarına sarılarak, umuda tutunarak büyüsünler, içlerindeki çocuğu öldürmesinler istiyor..
Ama istemek yetmez. Zaman ilerledikçe belki de solacak bu gülüşler.
İşte tam da bu yüzden; toplumsal dayanışmada gösterdiğimiz inceliği, hukuksuzluk karşısında, hak arayışında da toplumsal reflekse dökelim.
Her şeye rağmen hala gülebiliyorken çocuklar, eylemi arkaya itip sadece duyguyu öne çıkartmayalım.
Zira şairin dediği gibi;
Vakit yok artık, yemyeşil eylül tramvaylarına.
Yakalamak için son şans. Yoksa umudun masalı da tamamen tükenecek ve bir şeyler yapılmazsa, çocukların gülüşleri de..
Evet, gülümsüyor çocuklar, bulutlar geçiyor üstümüzden ve gülüşlerinde dünya değişiyor.
Hadi, tutalım çocuk gülüşlerinden, yakalayalım değişimi, kapıları açık bırakalım, gök dolsun içeri…