Yapılır mı, yapılmaz mı? Baskın erken seçim mi, yoksa olması gereken zamanda mı? Derken bu hummalı sürecin sonuna gelindi. Seçim tarihi belirlendi.

Demokratik siyasette ısrar ederken, “Tamam ama" diye başlayan ama’lı siyaset anlayışıyla yola çıkan muhalefetle, muktedirler arasında, kapı arkası kulislerine sıkışmış siyasetle, iradesi yorulmuş, enerjisi tüketilmiş, umudu çökertilmiş, seçmenlerle bir seçime daha gidiyoruz.

Tabi, yine emekçilerin asıl özne olduğu gerçeğini de unutarak. Zira on yıllardır memlekette, siyasetçiler için siyaset bir iş, meslek halini almış. Halk politikadan uzaklaştırılıp sadece seçimden seçime oy veren yığınlar olarak görülmüş.

Velhasıl; yaşamsal değerlerden, hayat heyecanından kopartılan, güç ve şiddet üzerinde şekil alan insanı hiçleştiren, liyakatsizliğin büyüdüğü, emeği, vicdanı yok eden siyasi anlayışlarla, bir uçurumu diğeriyle takas ederek geçiyor bu halkın ömrü..

Halkın geldiği yer; artık kırgın bile olamadığı bir çizgi. İşte tam orası bir vazgeçiş, bir hiçlik…

Aylar öncesiydi bir TV kanalında denk gelmiştim. "Her şeyi çok pahalı yapmışlar, hiçbir şeyi ucuz bırakmamışlar" diyen bir çocuk vardı.

İşte ben orada takılı kaldım. Ve takılı kalmalı, ağır ekonomik şartlar altında halkın yaşadığı yoksulluğa siyaset ve siyasetçi. 

Hani diyor ya şair;

“Şahin, uçtuğu kadar şahin,

Irmak, aktığı kadar ırmak,

Halk, güçlü olduğu kadar halk,

Ve insan, sevdiği kadar insandır..."

Halkta güç kalmadı, yoksulluğun pençesinde yoruldu. Kimse karanlık günler istemiyor, onlara muktedir değilsin demek istiyor. Ki, bu istek muhalefetin ama’lı siyasetleri altında bırakılmayacak kadar haklı ve onurlu.

Hiç bir kitap yazamaz halkın yoksulluğunu..

Herkesin ağız kenarından okunuyor yaşamlarının özeti, kırgınlığı…

Gülemiyor ve korkuyorlar. Yazgıyı kendi avuçlarında tutarken üstelik haklıyken ve her şeye rağmen direnç gösterirken, muhaliflerin ama’lı siyasetine takılmaktan. 

Çünkü; eğer ellerinde tuttukları yazgıları, tüm dinamiklerine rağmen muhalefet eliyle al aşağı edilirse, telafisi olmayacak bunun, biliyorlar..

Ne kadar yorulsa da direnir ve unutmaz. Yazar, yazar bu halk emeğinden çalanları bir kenara yazar.

Ve hatta kurtulabilirseniz ama’lı siyasetinizden, bu halkla; onları kendi karanlıklarına gömer, büyük denizlerde büyük halk türkülerini birlikte söyleyeceğiniz güneşi de doğurursunuz. 

“Bir ülkede yoksulluk varsa onu yazmayan yazar, yazar değil; insan bile olamaz" der Yaşar Kemal ve ekler:

“Yoksulluk, insanlığın en aşağılanmış yeridir. En utanç verici yanıdır. İnsanlar yoksul olmamalı.”

Ne baskı, zulüm, hukuksuzluk ne de yoksulluk, bu halkın kaderi olmamalı. 

Bu seçim halkın seçimi. Ne istiyorlar duymak için kulağınız halkta olmalı.

Asıl öznenin emekçiler olduğu gerçeğini unutmayın. Ama’lı siyasetinizi bırakın. Seçimlere tüm ezilmiş halkalar ve kimliklerle girin. 

Zira hepimiz; yoksulluktan, adaletsizlikten, sevgili Edip Cansever’in Ahmet abisine dediği yerdeyiz:

“Gülemiyorsun ya,

Gülmek,

Bir halk gülüyorsa gülmektir.

Ne kadar Türkiye'ye benziyoruz Ahmet abi…"

Ülkem gibi, kan ağlıyoruz...