Seçime günler kala, yine Kürtler üzerinden politika üretiliyor.
Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar, seçim stantlarını ablukaya almalar…
Her seçim olduğu gibi, tüm siyasi partiler seçimlere olağan koşullarla hazırlanırken, Kürtler yine olağan dışı koşullarda mücadele veriyor.
Bir yandan legal siyasetin dışına nasıl atarız diye uğraşanlar, aynı zamanda oylarına da talipler..
Sorun şu ki; toplumda sürekli Kürtler üzerinden yapılan algı politikaları karşılık buluyor ki; talebe arz üretiliyor.
Oysa hepimiz; 21. yüzyılda ulusların toplumlara dayattığı yaşamları; kabullenişin, sıkıcılık ve sıradanlığın insanı öldürdüğü tıpkı; canlıların doğal davranışlarını gözlemlemek için, doğal hayat şartları oluşturularak hapsedildikleri, bir “VİVARYUM” un içindeyiz. Birbirimizden çok da farklı değiliz.
Bir ev, araba, iş ve yuva kurma olgusuyla insanın kaçınılmaz döngüsünde bizlere dikte edilen hayatı yaşayan, toplumun dayattığı rolün dışına çıkamayan tek tipleşmiş, birbirine benzeyen cadde ve evlerde hayatını tüketen orta sınıfız.
Ömrümüzü; toplu konut mantığı ile görece ucuz ve bakir alanlarına yapılan, soluksuz bırakan beton yığını sitelerden ev almaya çalışmak ve duygu sıcaklığını yitirmiş mekanikleşmiş evliliklerle, standart çocuğu yetiştirmekle, sağlıksız eğitimlerle büyüttüğümüz çocukların adeta kölesi olan hayatla geçiriyoruz.
Aynı toplumda yaşayan her birey, aynı hak ve özgürlüklere sahiptir. Ve toplumsal dayatmalardan da ortak nasip alır. Ama kimileri; yaşadığının, dayatmanın laciverti olduğunu göremez; yaşadığı kent, oturduğu ev, semt ile bir başka kenttekine karşı kendini ayrıcalıklı, elitist görür.
Verdiği demokratik bir tepki de engelle karşılaştığında vaveyla ederken, başka kenttekine yapıldığında o bireyin de anayasal hakkı olduğunu unutur, otoritenin haksızca terörist ilan ettiği insanları görmez, ses vermez.
Ötekinin bahçesindekine karşı, kendini eşsiz ve her şeyin üstünde görenlere sormak lazım. Ya bir gün o insanın yerinde sen olursan?
Şimdi diyeceksiniz ki bunu Kürtlere ve onlara yapılanlara nasıl bağladın.
Çünkü; hastalıklı politikaların, toplumsal sessizlik ve refleksizlikten beslendiğini ve her şeye sadece siyasi arenadan bakmamak, insan kimliğini öncelememiz gerektiğini düşünüyorum.
Ve sistemin aslında herkes için aynı yürüdüğünü, hepimizin küçük akvaryumlar gibi renkli kafeslere sıkıştırıldığımızı;
Kendimize yapılan haksızlıkta çıkardığımız sesi, sistemin öteki gördüğüne de çıkarmadıkça haksızlık politikasını beslemiş oluruza dikkat çekmek istedim.
Önümüzdeki seçim çok önemli. Bundan sonra bir seçim yapıp yapamayacağımızın kararını vereceğiz. Parlamenter sisteme ihtiyacımız var. Parlamenter sistemin de Kürtlere…
Birimiz diğerinden özel ya da aşağı değiliz. Aynı coğrafyada aynı haklara sahip yurttaşlarız.
Ötekini akvaryumun dışına atmak, bize fazladan yer açmayacak. Bilakis, sistem beslenmeye devam edebilmek için diğerinin akvaryumuna dadanacak.
Birbirimizden farkımız olmadığını görmek için son şansımız demek istedim.
Ve parlamenter sistemin yeniden inşası için sandıklara, Kürtleri hedef alan politikalara karşı haksızlığı kendimize yapılmış hissederek gitmeliyiz