Haksızlığa uğramış, adaleti bulamamış; analar, babaların bin bir cefa ile büyütülmüş, birbirinden değerli gençleri yaşamdan cayıp intihar ediyor.

Üstelik; bin bir renkli çiçeğin yaşam bulduğu bu coğrafyada…

Bu, bir toplumun vurdumduymazlığının öldürücü hale gelmesinin kanıtı.

Bir adı konmaz; Tedirginlik, ürkeklik, bir serçe telaşı. Hayal dahi kuramayacak kadar zifiri bir karanlıkta müphemlikler, intiharlar doğuruyor.

Adaletin eksikliği, öldürtüyor insanlara kendini. Duyun, görün bizi, der gibi.

Peki, neydi bu adalet?

Hakkın verilmesini öngören ahlaki ilke. Gerçeği  gözetme değil mi? Hani, birlikte yaşamın gereği beşeri karakter?

Adalet! Hukukun sağlaması gereken nihai amaç.

İşte bizde yiten tam da bunlar.

Güzel olan ne varsa bitmişse, orada hukuk ölmüş, adalet gitmiştir.

Ne mi yapılmalı? Işık karanlıkla, çokluk, teklikle yer değişmiş, eksilmişse hayatın şiiri, orada “Adalet” i yeniden tanımlamalı.

Nasıl mı? 

Adaletsizlik yaratmak sistematik bir suçtur. Yapılacak şey; tüm bu hukuksuzlukları yaratanlar ve normalleştirmeye çalışanlarla mücadeledir.

Kaldı ki bir ülkenin; adil, eşitlikçi, refah seviyesi yüksek, bağımsız bir yaşam modeli savunan gençleri savrulmayı, işsizliği, adaletsizliği, açlığı reddedip, yaşamdan yana cayıyorsa, o ölümler de hepimizin; zulme  kör bakarken, feryatlara susarken, yetmez gibi her olanı normal sayıp kabullenirken, payı vardır.

Şimdi hepimiz; kaygı ve endişeden uzak özgür dünya hayalleri ellerinden alınan, baskı altında yaşam dayatıldığı için, erdemsiz bir yaşamdansa onurlu bir ölümü seçen bu canlarla, sisteme karşı birlik olmalıyız.

Demeliyiz ki, son derece haklı olsan da, sen yine de yapma. Harcama yaşamını.

Durdurulamaz duygular geçidi içinde bocalarken; seni gören sesini duyan yok. Geride bıraktıklarına çözümün bir parçası olacağını düşünüyorsan bu gidişlerin, yanılıyorsun.

Yaşarken sesini duymayan, ölürken feryadını duyar mı sanıyorsun. Hayır.

Ama toplumsal hoşgörüsüzlüğe, seçkinlerin tercihiyle şekil verilen ayrımcılığa, başıbozuk bu politikalara karşı; birlikte dövüşürsek duyurabiliriz.

Eğer; hala nefes alıyor, kalbin hala atıyorsa, ne kadar derinde gömülü olsa da korku ve seni saran kaygı, hala baş edebiliriz ve ışıkta aydınlığı yakalar, tüm endişeleri güneşte yakabiliriz.

Çünkü; sandığının aksine, egemenler çok da özgür değiller. Yaşamları korkuyla dolu ve senin yılgınlığından beslendikleri için güçlüler.

Gitme! Sen de başını alıp gitme, kötünün gücünü besleme.

Çal bir melodi, özgür ıslığınla. Karanlık ıslıktan korkar. Harcama hayatını, kal!

Tükür üstüne üstüne celladının, sen değil, seni hayattan koparacak kadar zalim olanlar çürüsün.

Kalırsan eğer, ki kal, birlikte dövüşebilir karanlığa rağmen kaygıları yenebiliriz.

Ama , sen de başını alıp gitme, ne olur…