Dayımın küçük terzi dükkanı, mahallemizin en hareketli köşelerinden birindeydi.
Annem, babam işe gidince henüz okula gitmediğim için dayım beni terzi dükkanına
götürürdü. Dayım, sabahın erken saatlerinde dükkânın kepengini açar, içeriden gelen eski
kumaş kokusuyla güne başlardı. Dayımın makası, kumaşların üzerinde tıkır tıkır kayarken
ben de dükkânın köşesinde çeşit çeşit düğmelerle oyunlar oynar, bazen de onu izlerdim.
Bir gün, dayımın müşterilerinden biri, eski ama çok sevdiği bir ceketini tamir ettirmeye geldi.
Ceket yılların izini taşıyor, dirseklerinde hafif yıpranmalar göze çarpıyordu. Dayım dikkatlice
ceketi inceledi ve “Bunu eski haline getiririz” diyerek işine koyuldu. Dayımın ellerinin ustalıkla
iğne ipliği yönlendirmesini izlemek büyüleyiciydi. Ben de bir şeyler öğrenmek hevesiyle
kumaş parçalarını alıp düğme dikmeye çalıştım ama iğneyi defalarca yanlış batırıp
parmaklarımı acıttım. Dayım bunu fark edince gülerek yanıma geldi, elimden nazikçe tuttu ve
"Bak yeğenim, sabırla ve dikkatle yaparsan her iş güzel olur" dedi.
O gün dayımın bana gösterdiği o küçük ama değerli ders, yıllar sonra bile aklımdan çıkmadı.
Hayatta ne yaparsam yapayım, sabır ve dikkatle yapmam gerektiğini o eski dikiş makinesinin
başında öğrendim. Dayımın, şimdi dükkân çoktan kapanmış olsa da, o dikiş makinesinin sesi
hâlâ kulaklarımda yankılanıyor.