Ne geldiyse başımıza; hep iyi niyetimizden mi geldi yoksa her yapanı “iyi”, yapılanı “iyi niyetli” karşılayışımızdan mı bilmem, ama bizim ülkede Fransız atasözünde geçtiği gibi hayat:
“Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir!"
Dostluğa hasretiz, ama ilk bulduğumuz fırsatta dostumuzu kazıklarız.
Hepimiz; Sevgi der, sevelim, sevilelim isteriz, ama seven bulduğumuzda gözünü ilk biz oyarız.
Ağzımızdan; Etiği, değeri, doğruluğu düşürmeyiz, ama etiksizliğin daniskasını yapar, doğruculara saf salak der, yalanın birini bin eder, üstelik bununla “sen de inanmasaydın” ile kurnazca bencillikle övünürüz.
Aldatılmak istemeyiz, ama pusuya yatar aldatmak için fırsat bekleriz, “gururlanacak(!)lar” listemizde başa da ekleriz.
Bir de “aşk” konusu var ki; geldiği ahvali, düştüğü çukuru anlatmakta bir köşe yazısı yetmez. Okursanız size, Can babanın “Öyle ‘seviyorum’ diyerek Aşk yaşanmaz” bir şiir önerisi…
Sorsan herkesin bunlara hep iyi niyetli bir bakışı, bir cevabı, bir ama’sı var. Tüm bunlara maruz kalıp, ses çıkarmadan kabul edenlerin de.
Manipülasyonlar dünyasında insan, en çok kendini manipüle ediyor. Üstelik yalanlarla ilk kendini kandırıyor.
Hepimiz de hal böyleyken, temiz siyaset bekliyoruz siyasetçiden(!)
Oysa; Siyasetçi dediğin de nihayette bir oğul, kadın, eş, anne, baba, vs. O da çıkarlara meyleden, hatalara kılıf bulan bir insan canlısı…
20 yıldır, bu ülkenin insanlarını ve insanların yarattığı olayları yazdık. Ya okuyup geçtiniz, ya okumadan gittiniz.
Yoksa sizde görürdünüz; yalancısı, doğrucusu, düzenbazı, mutlu, mutsuzu, zengini, yoksulu, korkağı, cesuru, cahili, bilgilisi…
Gerisi, ötesi yok. Hepimiz aslında birbirimizin aynısıyız.
Şimdi; İktidara sorsan, hep “milleti için” iyi niyetli. İşler kötüye mi gitti, ne suçu var onun, ne ettiyse iyi olur diye etti, nereden bilsindi.
Muhalefete sorsan; Her şey halk içindi. Sonuç kötü çıktıysa o ne yapsın ki? Sandı ki, buydu halkı için iyisi.
Halka sorsan; Ne bilsin ki, hani iyi niyetli ya kendisi, yapanı da yapılanı da iyi bildi.
Kime sorsan aynı; Ötekisi, berikisi. Sonunda hepimiz gördük, Ülkede 20 yıldan sonra olan da, elde kalan da bu. Hayatın örekesi…
Şimdi mi?
Sağcısı solcusu, milli görüşçüsü, köylüsü, şehirlisi. Cümbür güldür siyasetiyle, cümleten halkı, herkesin ağzında bir “değişim” türküsü de.
Bu “değişim” nakaratı çala dururken de hukuksuzluk, açlık, yoklukla ülkenin geldiği ahval, cehennemden hallice.
Ama o da ne!
Türkü çala dursun, değişen yok, değiştiren de. Herkes değişimi bekliyor, ama hep karşıda, başka yerde…
Zira dedik ya, yok kimsenin birbirinden bir farkı, hepimizin çıktığı çark da, yoğurulduğu hamur da aynı.
Oysa; Kötülüğün cennetinden çıkıp, erdemin cehenneminde yaşamak için önce kendini değiştirmelisin..
Mesela“ Hayır” demeyi, öğrenmelisin. Biraz “isyan” iyidir, tadını bilmelisin. Hakkın nasıl olsa sana verilir sanma, ayağına gelmiyorsa hak olan, biat edip başını öne eğmeden, çıkıp sokağa ayak diremelisin.
Kişisel çıkarların, toplumsal çıkarların önüne geçtiği bir coğrafyada mümkün mü? Bilinmez.
Bilinen tek şey; Sen değişmezsen, hiçbir şey değişmez.
Bu gidişat değişmezse, daha bu işin bir de gelecek Herekesi var ki; Gelir, rahmet okutur, bugüne kadar geldiğimiz örekeye..