Dünyada, OECD’ ye göre; enflasyonda 1., yoksullukta ve UNİCEF’e göre çocuk yoksulluğunda 2. ülkeyiz.

Tabi bu durumdan sorumlu olanlar vicdani düşünmüyorlar, ama yangın yerine dönmüş ülkede bu utanca karşı ayağa kalkıp, hesabını sorması gereken muhalefette de ayakta olan tek şey, parti içi klikler.

Bu arada belli ki, CHP’de; 13 yılda tek bir seçim kazanamamış, hiçbir başarı gösterememiş olsa da, hala bir Kılıçdaroğlu kanadı var ve Özel’den rahatsızlar.

Öte yandan, genel kurulda tercihini Özel’den yana koyan İmamoğlu da şimdiki Özel’le uyuşmuyor.

 Velhasılı son kurultaydan bu yana CHP’de hakim olan, “Ben yaptım oldu" diyen söylemle şimdiki, " Vız gelir tırıs gidersiniz" diyen söylem kapışacak gibi görünüyor.

Tabi, seçimde yenilgi yaşayan Kılıçdaroğlu’nun, son açıklamalarıyla kendisine olan güveni sarsan Özel’in, akabinde CHP’nin son kurultayını dizayn eden ve yargı ile mücadelesi süren İmamoğlu’nun şimdi ne yapacakları merakla bekleniyor.

Artık dayanma gücü kalmayan halk, muhalefetten “Erken seçim” baskısı beklerken, muhalefet kadroları CHP’yi bir erken kurultaya mı götürecek, soruları da çoğalıyor.

Diğer taraftan, egemenlere karşı stratejik akla sahip sağlam bir muhalefet yok. Şu anki Özel’le, özgüvenli bir lider de yok.

Oysa; 31 Mart muhteşem bir şanstı.

Zira toplum açlığını duyduğu yapıcı muhalefetin, siyasette alternatif çözümlerin hayata geçirilebilmesi için var olan muhaliflere güvendi ve önlerini açtı.

Peki, ne buldular? Vasatlık, hatta çözümsüzlük.

Bu arada  kadın, çocuk cinayetleri, işçi, emekçi, hukuk kıyımı, enflasyonla yoksulluk, işsizlik, eğitim, sağlık sorunları artıyor.

Tüm bunlar olurken, Bahçeli’nin son çıkışlarıyla da görünüyor ki, siyaset konjonktür değişikliğine gidiyor.

Ne olur bu süreçte? Hem egemenler, hem muhalif siyasetçiler, Kürt’ler ile ilgili nasıl bir tutum alır ve onlar; atılan, atılacak olan adımlara nasıl bir okuma yapar bilmiyorum.

Bildiğim tüm muhalif parti ve siyasetçilerin, ülkenin karanlıktan kurtulması için, her türlü fedakârlığa varmış gibi, birleşiyorlarmış gibi yapıp sonrasında kişisel çıkarları toplumsal çıkarların önünde görüp, kaldıkları yerden inatla devam ettikleri ve çözümden çok uzaklaştıkları. 

Temel uçakla Trabzon'a gidecekmiş. Rastgele oturmuş bir yere. Asıl yer sahibi gelmiş:
-“Beyefendi burası benim yerim kalkar mısınız?
–Hayır.
–Beyefendi burası benim yerim kalkın.
–Hayır”.

Yer sahibi gider hostese başvurur.

–Beyefendi burası sizin yeriniz değil, kalkar mısınız lütfen?
– Kalkmam. Hostes çare bulamayınca kaptana başvurur. Kaptan, Temel'in kulağına bir şeyler fısıldar ve Temel kalkar, arka tarafa oturur. Herkes hayret etmiş durumdadır, "Biz bu kadar uğraştık kalkmadı, acaba kaptan nasıl kaldırdı bunu" diye.

Dayanamayıp, Kaptan’a sorarlar, kaptan da:
– Dedim ki burası Trabzon'a gitmez.

Ben de, başta ana muhalefete ve muhalif siyasete demek isterim ki;  bu tutum ve attığınız adımlar sizleri iktidara yürütmeyeceği gibi, halka da çare üretmez, memleketi aydınlığa götürmez. 

Bilakis siyaset boşluk tanımaz. Bıraktığınız boşluğu yine mevcut egemenler doldurur. Yol yakınken, gelin bu iç hesaplaşmalarınızı bir kenara bırakın.

Sorunlar dağ gibi, çözüm bekliyor. Doğru yol, toplumla buluşmaktır. Vasatlık koltuğundan kalkın, halka sarılın…