Ankara’da soğuk havanın henüz ısırıcı olmadığı ama gökyüzünün kurşunî bulutlarla kaplı olduğu günlere geçtik.

Memleketin haliyse sis içinde…

Linç kültürünün gövde götürdüğü özellikle sosyal medyada, şiddetli tartışma ve polemiklerle müşahhas olarak karşı karşıyayız.

Ve yüksek sesle çıkarılan gürültüyle birlikte, manipülasyon dağarcığının bütün zenginliğini sergilemekten öteye de gitmiyoruz.

Kim kimin ömrünü öğütüyor belirsiz.

Sadece iktidar bloğu değil, muhalif kanat da birbirini yeme üzerine refleks vermekten, halkı ve halkın içinde bulunduğu buhran ve yoksulluğun nasıl derin olduğunu göremiyorlar.

Çocukluğumuzda kitaplarda yazardı, 'et girmeyen yere dert girer' diye. Evlerde dertten geçilmiyor.

Ülkede üretim ve tüketim paralel gitmiyor, yoksulluk, işsizlik dağ gibi büyüyor.

Sanatçısı, eğitmeni, işçisi, doktoru en önemlisi gençleri üstelik en temel sorun olarak geleceğe olan umutlarını kesip bir bir intihar ediyor.

Travmalar içinde büyüyen, yarının gençleri olacak bugünün çocukları var.

Yüzbinlerce mağdur edilmiş aile AHİM Büyük Daire kararıyla hak ve adaletin yerine gelmesi için uygulanmasını beklerken, ardından yine adalet duygusuyla bağdaşmayan “gezi kararı” toplumda hukuka olan inancı yeniden ve daha derinden sarstı.

Siyaset ve siyasiler, halk için politika üretmek yerine, kendi aralarında birbirlerine “gözdağı” veren açıklamalar, operasyonlar yapıyor, kararlar alıyor.

Hukuku çiğniyorlar ve çiğnedikçe yapılan hatalarla yüzleşmek yerine, hukuksuzluğu daha da artırıyor, herkese suçlu diyorlar.

Büyük ülkeyiz (!) ama hiç kimsenin hukuki güvenliğinin bulunmadığı bir büyük ülke…

Geçmişin karanlıkları yüzlerde lekeler bırakan bir coğrafyada, liderlerin iradesi genç kuşaklara rehber olamaz.

Hukuk olmadan bir ülkede ne ekonomik ne sosyolojik hiçbir sorun çözülemez. Ama tüm bunlar yokmuş gibi ve çözüm odaklı tek bir adım atılmamışken hala bu halk üzerinden; iktidar erkinden muhalefetine yerel seçim hesapları yapılıyor.

Çözümler, öneriler, seçenekler, sözler havada uçuşuyor.

Seçim geliyor bitiyor, tüm sözler, vaatler, çözümler unutulup gidiliyor.

Yalanın gerçeğe galebe çaldığı, suçun kollektifleştiği noktadayız.

Toplum; sadece fiziksel değil, ruhsal sağlık sorunlarının altında tükenmişlik sendromu yaşarken, hala 'bizi sırtınızda taşımaya devam edin' diyorlar.

Velhasıl; 20 yıldır aynı erk, aynı muhalefet. Yaprağa yazıyor, su üstüne imza atıyorlar. Ama aynı halk da, 20 yıldır aynı refleksizlikle susuyor.

Çözüm için tüm sorunların asıl kaynağının hukuksuzluk olduğunu kabul etmeyip, aklıyla, bilinciyle değil, duygularıyla davranan bir toplum olmaya devam ettiğimiz sürece de hiçbir seçim bu gidişatı değiştirmeyecek gibi gözüküyor.