Efendim egemenler dış siyasette olan biteni; niçin ve neden sebep bilinmez, nalıncı keseri gibi her şeyi kendine yonta dururken, memleketin gerçek sorunları da öksüz öksüz halkın böğründe oturmaya devam ediyor.

Misal; anayasal hakları için Polenez içileri direniyor, ama bırakın derdi nedir, ne isterler diye soranı, iş verene değil, işçilere barikat kuruluyor. 

Toplum, zaten korku içinde. Acaba, nefes almaya da vergi gelir mi, endişesiyle, ekonomik kriz içinde oturmuş kara kara düşünüyor.

Hoş, daha ne yapsınlar. Yerel seçim de güvendiler, irade koydular. 

Muhalefet; bırakın derde derman olmayı, vatandaşın ortaya koyduğu iradeye bile sahip çıkamadı.

Oysa baba erenlerin fıkrası gibi baştan belli, ilkini denemişsin, ikincinin daha iyi olmayacağı kesin.

Bektaşiye iki koca testi şarap verirler. "Hele erenler, tat bakalım hangisi iyidir, bizi aydınlat" derler. 

Bektaşi birinci testiyi kafasına diker, biraz içip, ağzını kol yenine sildikten sonra, "Öbürü daha iyi” der. 

Hep bir ağızdan “Erenler, daha tatmadan nasıl karar verebiliyorsun" diye, sorarlar.

Bektaşi “Bundan daha kötü olamaz" diye cevap verir.

Bir önceki yerel seçim ve büyükşehir belediyelerinin kazanımını, altılı masayla birlikte helalleşme diye diye harcadılar. 

31 Mart kazanımını da, normalleşe diye diye heba ettiler.

Onlar sonunda elindeki belediyelerden de ola dururken;

Kısıtlanan özgürlükler, düşüncesini söyleyen herkese cezalar artarak devam ediyor.

Oysa; evrensel hak ve özgürlükler, fikrini özgürce ifade edebilme, adalet çağdaş ülkelerin olmazsa olmazıdır.

Zira ekonomiden, sosyal yaşama hayatın her alanında gelişim ancak çağdaş bir ülkede olur. 

Çağdaş ülke de, adaletle.

Güven, huzur, adalet olmadan hiç bir şey düzelmez. Ekonomi de..

Çözümün muktedirlerden gelmeyeceği kesin ama bu muhalefetle nasıl olacağı da belli değil.

Velhasılı, hukuk düzelmeden; vay ki vay, vatandaşın, yazık ki memleketin haline..