Sancısı ağır günlerden geçiyoruz.

Şüphesiz ki; geldiğimiz noktada birinci derecede sorumlular muktedirlerdir.

Ve şüphesiz ki; bu sona doğru gidişata etkili bir karşı refleks gösteremeyen muhalefet akabinde sorumludur..

Ve şüphesiz ki; STK’lar tüm meslek ve emek örgütleri, muhalifleri karşı reflekse zorlayacak eylemsellikleri etkili kılmayarak bu sorumluluğun kısmi ortaklarıdır.

Peki ya biz!. Yani toplum..!!

Evet, sosyal medya ve platformlardan ses seli olmayı becerebildiğimiz doğrudur. 

Ama her geçen gün; habere, bilgiye ve gerçekliğe karşı daha az duyarlılığın ve cılız tepkilerin üretildiği bir toplumda yaşıyoruz.

O yüzden, soru şu?

Yeter mi?

Zira, erk ve beraberindeki ülke siyasetinin; TV’ler, basın yayın ve medya kuruluşlarını tekleştirdiği bu sistemde, özellikle Anadolu kırsalında yaşayanların sosyal medyadan ziyade gerçekliği kendi lehine evrilten bu teklikliği duyup, görüp, dinlediği gerçeğiyle bakılırsa;

Çözüm için 80 milyonluk ülkede, sınırlı sayıda kullanıcısı olan sosyal mecra refleksi, yeterli mi?

Hemen bakalım.

En son tam bir sel olup aktığımız ve ciddi sosyal medya tepkisi gösterdiğimiz Narin çocuk olayı, aydınlığa kavuştu mu?

Birleşmiş bir toplum olup gerçek hayatın tam içinde refleks göstermediğiniz her şey, çözümsüzlüğün altında kalacak.

Bebekler öldürüldü!….

Bir toplumun kol kola kenet olup siyasetin erkinden, muhalefetine karşı olması için daha ne olması gerekir?

Ki, yenidoğan çetesi yeni çıkan ve daha da çıkacağa benzeyen bulgulara bakılınca, buz dağının görünen yüzü..

Ekonomik ve sosyolojik bir çürümenin içindeyiz ve koca bir obruğun dibinde kısılmış durumdayız..

Geçmiş siyasal tarihimize baktığımızda göstermiştir ki, toplumsal refleksle yenebiliriz. Bu karanlığı da aşabiliriz.

Kenetlenip el ele yükseldikçe çıkacağız bu obruktan ve omuz omuza durarak vereceğimiz refleksle sıyrılacağız bu çöküşten... 

Ama ilk olarak cevaplamamız gereken soru şu:

Biz neyiz?

Bir toplum muyuz? 

Yoksa, yığın mı?

Bu cevap önemli. Zira; ya bir yığın olduğumuzu kabul edecek bu çöküntüler içinde nefes almaya yaşamak diyeceğiz 

Ya da bir toplumsak; unuttuğumuz “Halk” olma bilincini yeniden hatırlayacağız..

Ve artık verilmesi gereken tepkiyi demokratik ölçütler içinde vereceğiz..

Zira insan olarak zamana eşlik edebilen bir yaşamın koşullarını oluşturamamak hayatsal bir trajedidir.

Oluşturmak ise, halk olabilme bilincine varabilen toplumların elindedir.

Evet, şimdi neyiz biz?