Şiddetin şiddeti körüklediği, çatışmalı tarafların uzlaşı için masaya oturup birlikte “yaşamdan yana” tavrın alınmadığı, herkesin kendi köşesini kapma yarışında konumlandığı uluslararası bir siyasi anlayışla, kalıcı barıştan uzak politikaların hakim olduğu bir çağdayız.

Ve “Dur” diyenin olmadığı, “barış” için çaba, “masada müzakere” tavsiyesi verilmediği, insanlara tarihe ve kadim topraklara acıdan başka bir şeyin reva görülmediği bir Ortadoğu savaşı daha yaşanıyor.

Halkların maruz bırakıldığı acı ve zulüm yerine; o halkın bu halkın diyerek ayrıştırıldığı bir zamanda, zulme ve baskıya, haksızlığa uğrayanlar için “ezilmiş tüm halklar için adalet” diyemediğimiz sürece de, hiç bir dünya halkının huzur bulamayacağı garip süreçlerin tanıkları olmaya devam edeceğiz.

Zira insanlığın evrildiği dünya; Seküler aşırı sağın gözlüklerle baktığı, aşırı sağ dil, aşırı din ve terminolojiyle benimsenmiş, düşünselde son derece gerileme gösteren yenidünya düzenindeyiz. 

Bu üslup, bu dil ve politikalardan çıkmazsak, Ortadoğu’da cehennemi yaşamaya devam edeceğiz.

Böylesi durumlarda hep aklıma sanat ve edebiyat gelir.

Zira sanat, yaşamın büyülü dokunuşudur.

Sözler ve sözcükler muazzam bir etkiye sahip, hatta Yaşar Kemal’in kendisini tanıttığı şu cümlelerdeki kadar güçlüdür.:

“Yoksulluk, insanoğlunun başına gelen en büyük felakettir; yoksulluğa karşı savaşımı amaç belledim. İşkence, savaş, yoksulluk, sömürü insanlık suçlarıdır. İnsanın insanı aşağılaması, insanın acılara katılmaması ya da katılamaması da bağışlanamaz. İnsanın gücüne inanıyorum, sözün gücüne de bundan dolayı inanıyorum. Edebiyatımı bu gücün üstüne kurmaya çalıştım...” 

Savaş değil, insan insanın sesi olan sözün gücünde buluşmak diyor.

Ki, sözümüz; uzlaşıdan, barıştan, yaşamdan yana olmazsa; insanın yaşam süremediği, halklar ve kimliklerin özgür olmadığı bir evrende; iklimler, mevsimler, gelişimler öznesi “canlı”, yüklemi “insan” hakkı, “yaşam” olmayan bir dünya neye yarar.

Yerküre fakirleşiyor, kaynaklar bitiyor. İnsan canlısı, kendi kırımını kendi elleriyle yapıyor.

Tam da yukarıdaki Yaşar Kemal cümlelerinde geçtiği gibi; 

İnsanoğlunun başına gelen en büyük felaket olan yoksulluğa karşı savaşımı amaç bellemez, işkence, savaş, yoksulluk, sömürüyü insanlık suçu saymazsak, insanı aşağılayanlara karşı çıkmaz, acısına katılmazsak, bağışlanamaz suçu işleriz.

Mazlum ve suçsuz sivil halklar, kim ve kimler tarafından ve hangi ideoloji için olursa olsun şiddete kurban ediliyorsa ve biz bunun karşında duramazsak, insan soyu bağışlanamaz hatalara tanıklık eder ki, sonu da böyle gelir.

Tıpkı Filistin ve İsrail arasında olduğu gibi, on yıllardır süregelen ve uluslararası güçlerin beslenme kaynağı olan bu çatışmalı süreçler kalıcı çözümle sonuç bulmadıkça ve Ortadoğu’da, kendi sırtlarından beslenen tüm uluslararası güçlere karşı ortak “insanca yaşam hakkı” tavrını ortaya koymadıkça, hangisi olursa olsun hiç bir halk asla özgür olamayacak

Kalıcı barış için; uzlaşı dilinin, yaşamın kutsallığının, mazlum halkların, sivil hayatların tarafıyım demenin, bu sesi uluslararası toplumlarla birlikte yükseltmenin tam zamanı.

Zira sözün gücü halkın sesidir, en büyük zenginlik birleşmiş halklardır ve onlardan kudretli ne ordu ne de silah vardır.

Çatışma sevicilere, kışkırtanlara, bu ortamdan beslenenlere karşı; savaş değil sözün gücünde buluşmayı ve acılarda ortaklaşan halkaların bir araya gelmesini, insanlık dramının yaşandığı bu kirli savaşın bitmesini diliyorum.